Ülkemizde oldukça sık gördüğümüz, etrafımızda karşılaştığımız, bizzat yaşadığımız, eş, dost ve akrabalarımızdan sıkça duyduğumuz “inme” hakkında neler biliyoruz?
Beynimiz, sinir ve damar ağlarıyla örülü karmaşık bir yapıdadır. Bu karmaşık yapı, beynin her bir noktasının kan damarlarıyla beslenmesini sağlar. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı beyni besleyen kan damarları tıkanırsa; beyin dokusu beslenemez veya beyni besleyen bu kan damarlarında yırtılma sonucu kan, beyin dokusuna sızabilir. Böylece beyin hasarı gelişebilir. Bu iki durumda da “inme” dediğimiz tablo ortaya çıkar.
İnmeye sebep olabilecek yüksek tansiyon, diyabet, kolesterol, kalp hastalıkları, sigara/ alkol kullanımı, hareketsiz yaşam ve obezite gibi etkenler, tedavi edildiğinde veya kontrol altına alındığında inme riski büyük ölçüde azalmaktadır.
Ayrıca, günümüzde birçok hastalığın altında yatan kötü beslenme alışkanlığı ve hareketsiz yaşam etkenlerinin bu duruma olumsuz katkıları göz ardı edilmemelidir. Günde en az yarım saat yapılan düzenli fiziksel aktivitenin (yürüyüş, yüzme, koşu vb. gibi) inme riskini azalttığını gösteren çalışmaları da göz önüne alacak olursak; hareketin konuyla ilgili önemini daha iyi anlayabiliriz.
İnmede Vücudun İyileşme Süreci
İnmenin ilk anından itibaren, vücut işe koyulur.
- Beynin etkilenen bölümündeki ölü beyin hücrelerinin temizlenmesi,
- Bölgede kan damarlarının gelişmesi,
- Bölgenin beslenmesinin sağlanması,
- Yarı hasar görmüş sinir hücrelerinin tamir edilmesi ile iyileşme süreci başlar. Vücudun bu kendini tamir etme özelliği ile erken dönemde tıbbi tedavi ile fizyoterapi ve rehabilitasyon, iyileşmeyi oldukça olumlu etkiler.
Sinir sistemimizin iyileşmedeki çok önemli rolü…
Öncelikle sinir sisteminin “mucizevi” bir şekilde gerçekleştirdiği organizasyona değinmek istiyorum.
Beyinde hasarlı bir doku oluştuğunda, öncelikle sağlıklı sinir hücreleri filizlenerek yeni iletim yolları ve sinirler arası yeni bağlantılar oluşturur. Hasarlı sinir hücrelerinin de tekrardan sinir sistemi ağına katılması sağlanarak büyük bir organizasyon gerçekleşir.
Buna “nöroplastisite” denir. Bu sinir organizasyonu bebeklikten beri yaptığımız birçok aktiviteyi (araba sürmek, örgü örmek, bisiklete binmek gibi) öğrenirken de gerçekleşir. Sinirler arası etkileşim ve sinir yollarının artmasıyla beynimiz, işi öğrenmek için elinden geleni yapar.
Fizyoterapistler olarak; öğrenmek için çabalayan bu mucizevi yapıya (beyne), inme nedeniyle kaybedilmiş fonksiyonları tekrar öğreterek katkıda bulunuruz. Kişinin kapasitesini göz önüne alarak ulaşmak istediği, günlük yaşamda kullandığı aktiviteleri, rehabilitasyon programına ekeriz. Böylece kişinin yaşam kalitesini ve bağımsızlığını en yüksek düzeye ulaştırmayı hedefleriz.
Dolayısı ile, tedavinin önemli parçalarından biri de hareket etmektir. Bu konuda hasta ve fizyoterapist işbirliği gerçekten önemlidir. Günlük hayatta kullandığımız hareketlerin doğru ve kaliteli yapılmasını öğreten fizyoterapist, bu hareketleri günlük hayatında normal veya normale en yakın şekilde kullanan ve tekrarlayan ise hastadır. Çünkü doğru yapılan, bol tekrar edilen ve farklı çeşitlerde yapılan hareketler; kas, sinir, duyu gibi birçok sistemin bir bütün olarak iyileşmesi için önemlidir.
Rehberiniz fizyoterapist olduktan sonra.. hareket etmekten asla korkmayın!
Merak etmeyin, fizyoterapistiniz yanınızda !