Bambaşka bir ortamda başlıyor varoluş hikayemiz. Her ne kadar teknolojik yöntemler gelişse de anne karnındaki o uzun bekleyişimizde neler olduğunu hepimiz bizzat yaşamış olsak da tam olarak bilemiyoruz.
Duyusal deneyimlerle şekillenen hayatımızın ilk ve en önemli uyaranlarını anne karnında alıyoruz. Attığımız ilk tekme ile vücut sınırlarımıza dair ilk dokunsal uyaranı; annemizin kalp ritmi, kendi sesi ve diğer iç sesler sayesinde ise ilk akustik uyaranları bu muazzam ortamda alıyoruz. Yani yolculuğumuz, beynimiz ve dolayısıyla hareket sistemimizin gelişmesi için gereken duyusal açıdan zengin bir ortamın içinden başlıyor.
Hayatımızın sonrasını inşa eden bu uyaranlardan belki de en önemlisi: Annemizin sesi!
Dünyaya boş bir sayfa olarak gelmeyiz. Çalışmalar, anne karnında geçirdiğimiz günleri, yani yaşam sürecimizdeki ilk anılarımızı yenidoğan döneminde hatırlayabildiğimizi kanıtlıyor.
Bir parmak izi gibi beynimizde kodlanan annemizin sesi, diğer bütün seslerden farklı!
Yaşamın ilk evrelerinde adeta bir sünger gibi çevresel uyaranları emen ve bu yolla gelişen bebek beyni için en özel duyusal uyaran olarak karşımıza çıkıyor anne sesi.
Beynimizin sinirsel düzeninde, annemizin sesi bir parmak izi gibi taşınıyor ve bu parmak izi; sosyal iletişim, dil ve oral motor beceriler (ağızla ilgili tüm beceriler emme, çiğneme, üfleme gibi…) dahil pek çok alanda etkinliğini ortaya koyuyor.
Rahimden başlayarak, bebeğin gelişen işitsel mekanizması annesinin sesini ve titreşimlerini algılar. Araştırmalar, gebeliğin yaklaşık 25. haftasından itibaren bebeklerin annelerinin sesini aktif olarak dinlediklerini ve algıladıklarını ortaya çıkarmıştır.
Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan bir çalışmada; bebeklerin beyinlerinin, diğer insanların seslerine kıyasla annelerinin sesine daha duyarlı olduğu ortaya konmuştur. Doğumdan hemen sonra annesinin sesini tanıyan bebek, annesinin sesini yabancı kadın seslerinden daha iyi duymak ve ayırt etmek için devamlı çalışır. Böylelikle, beyinde sesleri ayırt etme, duygusal ve bilişsel açıdan sesleri anlamlandırmaya yönelik girişimler hız kazanır. Araştırmalar; yenidoğanların, yaşamın ilk aylarında ana dile ilişkin sesler arasında ayrım yapmaya başladıklarını göstermiştir ve bu nedenle anneler bebeklerinin ilk dil öğretmenleri olarak adlandırılmıştır. “Ana dilimiz” ifadesi, bu nedenle çok yerinde bir deyimdir. Washington Üniversitesinde yapılan bir çalışmada ise, annenin konuşması sırasında en etkileyici seslerin ünlü sesler olduğu bulunmuştur. Tamamen içgüdüsel olarak söylenilen ninnilerdeki eee…eee tekrarlarının ne denli güçlü olduğunu fark ediyoruz.
“Ah! Bu annemin sesi! Bu sesin içinde bazı öpücükler, sarılmalar ve çok lezzetli şekerler var !!”
Anne sesine güçlü tepki veren bölgelerin işitsel alanlarla sınırlı olmadığını ifade eden araştırmacılar, anne sesinin çok farklı beyin sistemlerine bu kadar hızlı erişebilmesini heyecan verici buluyorlar.
Anne bebek arasındaki güvenli bağlanmanın ilk aşaması olarak düşünebileceğimiz anne sesi; beyindeki ödül mekanizmasının bir parçası olan, duyguyu düzenleyen çok sayıda alanı harekete geçiriyor ve duygusal gelişimi destekliyor. Beyin için harikulade bir öğrenme ve gelişme ortamı yaratan bu düzenleyici sistem, motor gelişim için de önemli fırsatlar sunuyor.
Beyin en iyi, stresten uzakken yeni şeyler öğrenir ve yeni hareket becerileri edinir!
Bir bebeğin beyni için, yaşamış olduğu 10 dakikalık bir stresin bile uzun vadede travmatik ve gelişimi engelleyici etkiler yaratmasının mümkün olduğu ifade edilir. Çünkü beyin için optimal düzeyin üstünde olan stres, baskılayıcı etki yaratır. Gelişimsel aksaklık gösteren çocukların fizyoterapi ve rehabilitasyon sürecinde, stresin regüle edilmesi (düzenlenmesi) gerekir; böylelikle yeni hareketlerin öğrenilmesi kolaylaşır ve motor gelişim hız kazanır.
Annemizin sesi düşündüğümüzden çok daha güçlü!
Bebek beyni için gelişim açısından en özel uyaran olduğunu öğrendiğimiz anne sesi, herhangi bir gelişimsel aksaklık gösteren bebeklerde de etkisini ortaya koyuyor. Beyin hasarı olanlar dahil olmak üzere erken doğmuş bebekler üzerinde yapılan bir çalışmada, annelerinin sesinden şarkı dinleyen bebeklerin oral beslenme gücünün arttığı ve yenidoğan yoğun bakımda kalış süresinin azaldığı bulunmuştur. Bununla birlikte gürültülü ses ortamının ise nörogelişimsel süreci olumsuz etkileyebileceği vurgulanmıştır. Bu nedenle, özellikle yenidoğan yoğun bakım ünitelerindeki bebekler için anne sesi adeta bir kurtarıcı olmaktadır. Çünkü bebekler, stresli durumlarda annelerinin sesiyle yatışır; anne sesi sosyal bağlanma hormonu olan oksitosini arttırırken stres hormonu olan kortizolü azaltır.
Bir çocuk fizyoterapisti, bebeğin ya da çocuğun hareket gelişimini fasilite ederken (kolaylaştırırken) doğrudan ve dolaylı bütün gerekli araçları kullanır ve uygun duyusal uyaranları çeşitlendirerek rehabilitasyon sürecini yapılandırır. Özel ve mucizevi bir duyusal uyaran olan anne sesi ile bir çocuğun rehabilitasyon sürecine katkı sağlanacağı aşikardır.
Anneler ve anne adayları!
Bebeğinize anne karnındayken bile, özellikle gebeliğinizin son 10 haftasından itibaren sık sık şarkılar söyleyin, bebeğinizle doyasıya konuşun. Unutmayın ki bebeğinizin beyin gelişimi için en güçlü anahtar “sesinizde” saklı…
Unutmayın, sizin için buradayız !
Sena Çarıkçı, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)