Duyular Dünyasında AĞRI

Yağmur damlalarının çimenlik üzerinde çıkardığı pıtırtıları işitebiliyorum. Pencereden içeri gri bir ışık süzülüyor, dışarıdan gelen mis gibi toprak kokusu içime doluyor. Dikkatimi, çalıştığım işimden ayırdığımda koltuğumun kollarının ne denli sert olduğunu, oturma yerinin beni taşıdığını hissediyorum. Kahvemden bir yudum alıyorum, ılık ve sütün etkisiyle tatlı. Camdan giren havanın soğukluğunu hissediyorum tenim diken diken oldu, başımı kaldırıp dışarıya baktığımda gri bulutların arasından süzülen güneş ışıklarını görebiliyorum.

Yaşadığımız dünya, asında duyularımızla algıladığımız ve yorumladığımız bir yer;

Hayvanların çoğu dünyayı siyah beyaz görür; bize göre renk cümbüşü olan bu doğa, kim bilir onların gözünden nasıl görünüyor. Görme duyusu olmayan bir yarasanın sadece ses dalgalarını kullanarak algıladığı çevre, kafasında nasıl bir imaj uyandırıyor? Asla net olarak cevap alamayacağımız bu soru bizler için de geçerli.

“Sinir hücreleri, bir çekirdek -uzun bir kuyruk ve dallı-budaklı bir püskül bölümlerinden oluşur. Her bir hücrenin püsküllü (Dentrit) ve kuyruk (Akson) bölümleri iki hücre arasındaki iletişimi sağlar.” Algılarımızın şekil bulduğu ve anlamlandırıldığı beynimizde milyarlarca sinir hücresi olduğunu herkes bilir! Ancak her bir sinir hücresinin bir diğeriyle iletişiminin, püsküllerindeki 200.000 farklı dal ile olduğunu biliyor muydunuz? Milyarlarca hücre ve her hücrenin 200.000 farklı dalı, hesaplanması mümkün olmayan büyük bir kombinasyon!

İşte bu kombinasyon karışıklığı içerisinde algıladığımız bir duyumuz da acı ve ağrıdır. Herkesin algıladığı dünyaya, inanışlarına ve yaşam şekline göre değişen kombinasyonlar ağrı hissimizin de farklı olmasına yol açar.

Ağrı, herkesin rahatsız olduğu ve kaçındığı bir duyu olmakla birlikte aslında bizleri tehlikelerden koruyan hayati öneme sahip bir sigortadır. Algılar dünyasında tehlike olarak algıladığımız şeylere karşı bizi uyarır ve korur. Örneğin; sıcak bir sobaya bir kez dokunduğunuzda yaşayacağınız acı, bir daha dokunmanızı engeller, hatta sizin yaşadığınız acıyı gören çocuğunuz sıcak sobaya asla dokunmaz, sizin ağrı duyunuz onun sağlığını bile korur. Fakat bu sistem her zaman bu kadar düzgün çalışmayabilir, nasıl mı? iki örnek vereyim; Mesela,  gazetelere konu olan İbrahim Bey 40 yıl kafasında mermi ile yaşamış ancak vurulduğunun farkında değil, ev işleri ile meşgul olan bizler çoğu kez “aa elimi yakmışım veya kesmişim” tepkisini iş bittikten saatler sonra verebiliriz. Örneklerden de anlaşıldığı üzere dokularımız hasarlansa bile ağrı duyusu hissedilmeyebilir.

2008 yılında İngiltere’de, herhangi bir ağrı ya da benzeri şikayeti olmayan kişiler üzerinde yapılan araştırmada, katılımcılara MR çekilerek dizleri incelenmiş ve sürpriz sonuç; hiçbir şikayeti olmayanların %60’ında menisküs yaralanması bulunmuştur.  2014 yılında yapılan başka bir çalışma, omurgadaki disk hasar miktarının çoğunlukla yaşanılan ağrı ile orantılı olmadığının başka bir kanıtıdır.

Eli veya ayağı olmayan kişiler, olmayan uzuvlarının ağrıdığını, kaşındığını söyleyebilirler. Beyinlerinin orta lobunun ön kısmında oluşan bu algı, ağrının kafamızın içerisinde yerleşen bir duygu olduğunu gözler önüne sermektedir.

Bazı kişilerde ağrıyan şey bazı kişilerde neden ağrımaz? Elimi kestim ve neden kesiği görene kadar acımadı?

Tüm duyularımız gibi ağrı duyusunun da, beyinde şekillenen bir duygu olduğundan yazının başında bahsetmiştim. Özetle şunu söyleyebiliriz “Neyin ne zaman ağrıyacağına beyin karar verir!” Beynimiz öne eğilmenin tehlikeli olduğunu düşünürse belimiz ağrır, patronla ilişkilerimiz iyi değilse birdenbire iş yerinde ergonomik rahatsızlıklar aklımıza geliverir ve boynumuz ağrır.

Ağrı çeken çoğumuz hemen ağrı kesicilere sarılırız. Peki, ağrı kesicilerin içeriğindeki etken maddelerden daha etkili olanın özelliğinin rengi ve şekli olduğunu biliyor muydunuz? Yapılan araştırmalar renkli boncuk şeklindeki şeffaf kapsüllerin, yuvarlak kapsüllerden daha etkin olduğunu göstermektedir.

Beynimizin içerisinde vücut imajımızı ve algılarımızı yöneten yerlerden en önemlisi duyusal-motor korteksimizdir. Buraya gelen uyaranlar, vücudumuzda oluşan veya oluşması muhtemel durum ile ilgili zarar ve tehlike algısı yaratırsa uyarının bize dönüşü ağrı olacaktır. Basit bir parmak yaralanmasının sıradan insanlara nazaran müzisyenlerde daha şiddetli hissedilmesi, onlardaki “bir daha işi yapamama korkusu” nedeniyledir.

Bir yerimiz ağrıdığında elbette fizyoterapi, egzersiz gibi faydası kanıtlanmış yöntemlere başvuracağız ancak, bu yöntemlerin etkinliğinin daha iyi olması için;

  • “Fıtıktan felç olurum’’, “tekrarlı hareketler ağrı yaratır” gibi efsaneleri unutmak,
  • Zihnimizi inzivaya çekerek temizlemek güzel bir müzik dinlemek-iyi hissettirici hatıraları hatırlamak vb.,
  • Anatomik sınırlar içerisinde yapacağımız hiçbir hareketin aslında tehlikeli olmadığına duyusal-motor korteksimizi inandırmak durumundayız.

Nasıl başlamalıyız?

Çalışmalar, herhangi bir hareket yapmasak bile hareketi hayal etmenin, ilgili beyin bölümlerini kanlandırıp uyardığını söylemektedir. Dolayısıyla işe önce içimizdeki beni, yani beynimizin duyu alanlarını uyarmakla başlayalım. Beynimizin bu bölümünde bedenimizin yansıması, algılarımıza göre şekillenmiş durumdadır. Burada kusursuz bir vücut imajı yaratırsak gerçek bedenimiz de bu ritime ayak uyduracaktır.

Hadi ufak bir uygulama yapalım; Bunun için gözlerinizi kapatın;

Kendinizi hayal edin; öylece karşıda oturuyorsunuz, ayağa kalktınız, biraz ilerlediniz, çömeldiniz, yerdeki kalemi aldınız sonar biraz evde gezdiniz, masada duran suyu içtiniz hatta kapınıneşiğinden zıplayarak geçtiniz sonar gelip yerinize oturdunuz ve tüm bunları yaparken hiç ağrınız olmadı.

Hayal olarak nitelendirdiğimiz bu duygu, aslında duyusal kortekste birtakım hareketlere yol açacak olan yaklaşımın başlangıcıdır. Devamında ise bu hayali algıyı, gerçek algı ile bütünlemek için fizyoterapistinize başvurun. Kafanızda yarattığınız hayal, gerçek algılarla beslenmeye başladığında kronik ağrınızın geçtiğini siz de göreceksiniz.

Merak etmeyin fizyoterapistiniz yanınızda!

Volkan YÜZLÜ, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

KAYNAKÇA:
  1. Barzouhi A. MRI findings not helpful in determining herniated disc-related sciatica treatment, Spine Universe for Professıonals, 2019.
  2. John R. Meniscus knee surgery, Stemclldoc’s Weblog, 2008.

Fizyoterapi Kuvözde Başlar!

Dünya Sağlık Örgütüne göre gebeliğin 37. Haftasından önce doğan bebekler preterm bebek olarak tanımlanmaktadır. Doğduğu haftaya göre çok erken, orta ve geç preterm olarak sınıflandırılır. Bize önemsiz gibi gelse de bu sınıflama, aslında bebeğin yaşamı boyunca karşılaşabilecekleri açısından çok önemlidir.

Bebeğimizin anne karnındaki yolculuğunun detaylarını merak ediyor musunuz?

1.ay:

  • Bebeğimizin sinir gelişimi başlıyor
  • Omurilik, kalp ve beyin bu ayın sonunda görülüyor.
  • 4 ve 5. haftalarda kalbi atmaya başlıyor

2.ay:

  • Sinir gelişimi bu ay çok çok önemli
  • Anne rahatsa ve sağlığına dikkat ederse bebeğimizin beyin gelişimi de normal olarak devam edecektir.
  • İleride matematik becerilerin kalitesi için ve birtakım nörolojik hastalıklara alt yapı oluşmaması için annenin; alkol, sigara, uyuşturucudan uzak durması ve stres kontrolü için uygun yöntemlere odaklanması önerilmektedir.

3.ay:

  • Artık bebeğimiz uyaranlara tepki verme başlıyor.
  • Koku duyusu var, toksinlere maruz bırakılmamalı.
  • Kulakları oluştu yani artık annenin kalp atışlarını ve sesini duyabiliyor.
  • Kollarını hareket ettirebilir, parmak emer ve gülümseyebilir.

4.ay:

  • Tekme atma, işeme ve yutmayı öğreniyor bebeğimiz.
  • Bu dönemde tat duyusu gelişiyor. Anne ne kadar çeşitli yerse bebeğin gelecekte beslenme şekli o kadar çeşitli olur.
  • Bu dönemde annenin beslenme düzeni ile ilgili yapılan çalışmalarda; bebeğin gelecekte obezite, kalp hastalığı ve diyabet riskini etkilediğini bulmuşlar.

5.ay:

  • Artık sesleri çok daha net duyuyor.
  • Dişleri, saçları, kirpikleri, tırnakları ve kaşları gelişiyor.
  • Sürekli hareket edip kaslarını esnetmeyi seviyor.
  • Kıvrılma, tekme ve dönmeleri o kadar fazla ki eğer anne buna tepki verirse her eylemin bir cevabı olduğunu öğreniyor.

Heyy, iletişime geçiyorum sanırım o zaman gerisini ben anlatıyorum: 

6.ay:

  • Beynim iki yarım küreye ayrılıyor.
  • Gözlerim ilk kez açıldı yani ışığa tepki vermeye başladım.
  • Bu dönemde annemin güneşlenmesinin bana faydalı olduğunu gösteren çalışmalar varmış.
  • Artık yüzümde basit mimiklerim var muhtemelen doğduğumda bunlarla iletişime geçeceğim.

7.ay:

  • Artık uyku ve uyanık kalma olayını düzenli aralıklarla yapmaya başladım.
  • Saçlarım görünüyor.
  • Süt dişlerim damaklarımın altındaki yerini aldı.
  • Annem konuşursa kalbim hızlanıyor ve hareketlerim artıyor.
  • Bazı araştırmalar dış dünyadan duyduklarımızla dil öğreniminin başladığını söylüyor.
  • Eğer şimdi doğacak olsaydım %90 oranında hayatta kalabilirdim.

8.ay:

  • Artık beynim işlevsel.
  • Sinir sistemim anne karnındaki sürecini tamamladı.
  • Akciğerlerim neredeyse tamamen oluştu ve amniyotik sıvıdan nefes alıp veriyorum.
  • Zamanımın çoğunu uyuyarak geçiriyorum yakında dış dünyaya çıkacağım için enerjik olmalıyım.
  • Kemiklerim ile kafatasım hala esnek. Artık ters durmalıyım ve anneme yardım etmeliyim doğarken.
  • Bağışıklık sistemim ise hala çok yeni. Çünkü doğumdan sonra da gelişecek bir sistem.

9.ay:

  • Tekmelerim ve hareketlerim çok daha güçlü.
  • Anneme daha heyecanla tepki veriyorum.
  • Doğal olarak bağışıklık sistemimi güçlendirecek bir normal doğum bekliyorum.
  • Ama sağlığım da çok önemli, buna annem ve doktorlar karar verecek.
  • Artık beni karşılayacak dünyaya hazırım.
  • Doğduğumda, doktorlar kısa bir süre bana bakıp anneme verirlerse içgüdüsel olarak emme becerimi göstermek isteyeceğim, kendimi daha güvende, sakin ve mutlu hissedeceğim.

Ama o da ne ben 7.ayda doğmuşum zaten!!! Peki, şimdi ne olacak???

24. haftadan sonra doğdum;

  • Solunum sistemim,
  • Bağışıklık sistemim,
  • Yutma fonksiyonlarım,
  • Beyin fonksiyonlarım ve
  • Bilişsel işleme becerilerim tamamlanmadı. 
  • Ama tam bir savaşçı olduğumu unutmayın! Daha doğmadan sizinle iletişime geçmeye başlamıştım; basit, minik tekmeler falan atıyordum şimdiyse daha çok çalışmalıyım.

Bunu tek başıma yapamam annem, babam, doktorlarım, hemşirelerim ve tabi ki fizyoterapistlerim bana yardımcı olacaklar. Bakalım neler yapacaklar;

Kuvöz Dönemi; 

Erken doğan her bebek, riskli bebek sınıfına girer ve mutlaka bir pediatrik fizyoterapist tarafından desteklenmelidir.

Prematüre bebek bir bulgu vermese bile gelişim basamaklarında geriden geldiği için erken dönemde rehabilitasyon şarttır. Erken dönem rehabilitasyon ile aslında bebeğin yoğun bakım süreci ve sonrası kastedilir. Bu konuda ülkemizde yeni doğan rehabilitasyonu maalesef istediğimiz seviyede değildir. Yeni doğan bebekler, devlet destekli tedavi alamamaktadır. Ancak dünya bu konuda çok ilerlemiş durumdadır. Her prematüre bebeğin bu alanda uzman fizyoterapistle desteklenmesi, ileride karşılaşabileceği birçok problemin önüne geçebilir.

Çalışmalara göre bu bebeklerin 2 yaşa kadar sürekli ve bazen erişkin olana kadar periyotlar halinde izlenmesi gereklidir. Bu durumda ülkemizde bu alanda çalışan fizyoterapistlerin ve hekimlerin işbirliği şarttır.

Gebeliğin son aylarında bebeğin beden farkındalığı artar. Bu dönemi yaşamadan, erken doğan bebeğin hareket sistemi bu durumdan doğrudan etkilenir. Yoğun bakımda fizyoterapistin bebeği pozisyonlanması ile anne karnı ortamına en yakın hal sağlanmaya çalışılır. Bu pozisyonlamalar farklı yatış pozisyonlarında ve farklı destekler kullanılarak zaman zaman destekler azaltılarak zaman zaman artırılarak yapılır. Pozisyonlanan bebek kendini güvende hisseder, daha sakindir. Sakin bebek kendini daha çok dinler, duyusal olarak daha açıktır; böylece mümkün olan en yüksek seviyede gelişim sağlanır. Tüm bunlar yapılırken özellikle annenin bebeğin yanında bulunması; bebekle olan bağın kuvvetlenmesini sağlarken, bebeğin tanıdığı bir ses ve ten ile teması alarm halindeki vücudunun sakinleşmesi ve süreci daha kolay atlatmasını sağlar. Fizyoterapist ve anne işbirliği burada altın öneme sahiptir.

Akciğerler gelişimini tam olarak tamamlayamadığı için ikinci problem solunum sistemidir. Uygulanan tıbbi müdahaleler ile beraber fizyoterapistin uygulayacağı pozisyonlamalar ve yöntemler ile bebeğin akciğerlerini en iyi şekilde kullanması sağlanır. Gereken tıbbi müdahaleler ve optimum anne karnı ortamı ile küvoz dönemi rahatça atlatılmaya çalışılır.

Kuvöz Sonrası Dönem;

Sağlık profesyonelleri prematüre bebekler 2 yaşına gelene kadar “düzeltilmiş yaş” kullanır. (Yani bebeğin erken doğduğu hafta sayısı kronolojik yaşından çıkarılır. Örneğin, 5 hafta erken doğan 8 haftalık bebeğin düzeltilmiş yaşı 3 haftadır ve tüm değerlendirmeler buna göre yapılır.) Bu, bebeğin büyüme ve gelişiminin daha sağlıklı değerlendirilmesi için gereklidir.

Preterm bebeklerde ;

  • Motor koordinasyon bozuklukları (vücut algısı, ince motor beceriler, hareketlerin kontrol ve koordinasyonları),
  • Bilişsel bozukluklar (%45 oranında),
  • Dikkat eksiklikleri,
  • Nörogelişimsel bozukluklar (mental reterdasyon, otizm, dikkat eksikliği, hiperaktivite, özgül öğrenme güçlüğü, iletişim bozuklukları),
  • Serebral palsi (%29 oranında)
  • Hafif gelişimsel bozukluklar görülebilir.

Her erken doğanda bu sorunlar gözlemlenmez ancak özellikle çok düşük doğum ağrılığı olan bebeklerin %15’inde nörogelişimsel problemler görülmektedir. 22-25 haftalık doğan bebeklerde orta veya ağır problemlerin sıklığı %50 gibi yüksek bir orandır.

Erken doğan bebeklerin okul dönemine kadar takip edildiği çalışmalarda; bu çocuklarda öğrenme problemi, davranışsal ve gelişimsel problemlerin olabileceği gösterilmiştir. Bu durumda, periyotlar halinde erişkinliğe kadar bu çocukların desteklenmesi önemlidir.

Prematür bebeklerde kuvöz sonrası fizyoterapinin temel hedefi; normal gelişim basamaklarına göre bebeği, desteklenmesi gerektiği kadar desteklemektir. Motor gelişimin yanı sıra görsel-işitsel algı, duyusal algı, aile iletişimi, fiziksel, psikolojik ve sosyal açılardan da bebeği desteklemek gerekir.

Motor gelişim “kaba ve ince motor” olarak ikiye ayrılır. 2 yaşa kadar özellikle kaba motor dediğimiz emekleme, sıralama, oturma, yürüme çalışılır. Sonrasında, ince motor dediğimiz tutma, bırakma, parmak hareketleri gibi basamaklar çocuğun seviyesine uygun olarak belli bir düzenle çalışılır. Rehabilitasyon programının planlanması için fizyoterapistler çeşitli değerlendirme yöntemlerini kullanır. Bu değerlendirmeler ışığında çocuğa uygun bir program belirlenir ve basamak basamak ilerlenir.

Bebeğin aile tarafından desteklenmesi ve ailenin eğitimi çok önemlidir.

  • Hastane çıkışında bebekle ilgilenen sağlık personelleri, aileye bu eğitimi verirler.
  • Bebekte kablo, tüp, monitör olabilir. Bunlar bebeğin sağlık durumunu izlemek içindir ancak bu durumda ailenin bebeğine olan davranışları (bebeğin yedirilirken, uyurken, altı değiştirirken yani her türlü durumda pozisyonlanması) öğretilir.
  • İletişim becerilerinin geliştirilmesi, duyusal ve duygusal olarak desteklenmesi de aileye öğretilmelidir. Aile ile iletişimi güçlü olan bebekler fiziksel olarak da daha iyi duruma gelebilirler.

2 yaşına gelen bebek artık yaşıtlarını yakalamış olmalıdır. Bu durumda, düzeltilmiş yaş artık kullanılmaz. Ancak çocuğun hala gelişim basamakları devam etmektedir ve periyotlar halinde takibine devam edilmelidir.

Ve bu zorlu savaşın sonunda bebeğiniz ve siz anne babaların her zaman yanında olan biz fizyoterapistlere kocaman bir gülümseme düşer.

Unutmayın Fizyoterapistiniz her zaman yanınızda… 

Zeynep GÜNER, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

KAYNAKÇA:
  1. Hodorcă RM, Moraru CE, Onose I, Albu A. Study regarding the relation between chronological age, mental age and weight of the premature ıncluded in a physical therapy program, The European Proceedings of Social & Behavioural Sciences epsbs, 2015.
  2. Lazareva O, Vasylenko Y, Galan Y, Dotsıuk L, Tsybanyuk O.  Evaluation of the effectiveness of the application of physical rehabilitation program for premature infants with motor disorders of various genesis according to the INFANIB testing scale,  Journal of Physical Education and Sport, 2017.
  3. Hepper P. Behavior during the prenatal period: adaptive for development and survival, Child Development Perspectives, 2015.
  4. Agajany N, Gigi M, Ross J, Roth J,  Eshel R, Constantini S, Bassan H. The impact of neonatal posthemorrhagic hydrocephalus of prematurity on family function at preschool age, Early Human Development, 2019.
  5. World Health Organization- Preterm birth, https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/preterm-birth