Ağrımıza Gülümseyen Sağlık Profesyonelleri Ağrı Kesicimiz Olabilir mi?

“Kelimeler, insanlığın kullandığı en güçlü ilaçtır’’ demiş Rudyard Kipling

Tıpkı ilaçlar gibi kelimeler de insanların ruhsal ve bedensel iyilik halini olumlu ya da olumsuz değiştirebilir. Kelimelerin ağrılarımıza nasıl ilaç olabileceğini anlamak için önce ağrının ne olduğunu bilmek gerekir.

Ağrı, beynimizin tehlikeli olduğunu düşündüğü durumlara karşı vücudu korumak için kullandığı bir tür koruma mekanizmasıdır. Son yapılan çalışmalar, “vücutta ağrı varsa mutlaka kas, kemik veya bir organda ciddi bir hasar var!’’ algısının yanlış olduğunu göstermektedir. Beynimiz, kişinin inançları, deneyimleri ve yaşayış biçimi doğrultusunda gelen sinyalleri yorumlayarak tehdit hissettiği noktada bu sinyallere ağrıyla cevap vermektedir. Bu, vücudumuzda travmatik bir durum olmasa bile ağrı yaşayabileceğimiz anlamına gelir.

Ağrıyla ilgili çevremizden duyduğumuz yanlış bilgiler veya artık güncelliğini yitirmiş bazı tıbbi bilgiler, yanlış inanışlara neden olabilir: 

  • Örneğin yıllarca duyduğumuz diz kireçlenmesi şöyle bir inanç oluşturmakta: “Dizlerimde kireçlenme var. Yürüyüş yaptığımda dizdeki kemiklerim birbirine sürtecek ve ağrı yapacak. Bu nedenle yürüyüş bana iyi gelmez.”  Oysa son yapılan çalışmalarda diz artritli kişilerde hareketsiz yaşamın dizlerdeki artriti daha çok artırdığı, yürüyüş ve koşununsa dizlerdeki artrit oluşumunu azalttığı bulunmuştur.
  • Başka bir inanış, “MR sonucuna göre bende fıtık var. Bel ağrımın sebebi fıtık.’’ Yine yapılan çalışmalarda, çalışmaya katılan ve bel ağrısı olmayan kişilerin MR görüntülerinde de fıtık saptanmıştır. Yani: Fıtık olması ağrı olacağı anlamına gelmeyeceği gibi ağrı varsa fıtıktan kaynaklanmaktadır da diyemeyiz.
  • Bel fıtığı olduğu için hareket etmenin fıtığını patlatacağını düşünen ve gün boyu hareketsiz kalmayı tercih eden kişilerle karşılaşıyoruz. Vücuda asıl zarar veren hareketsiz bir yaşamdır. Omurgamızdaki disklerin dayanıklılığının gelişmesi için yüklenme ve hareket gerekir. Sanıldığı gibi disklerin kayması veya hareket ettikçe patlaması söz konusu değildir. Diskler zamana bağlı, normal olarak şekil değiştirirler. Bu nedenle ağrısı olmayan kişilerde de bel fıtığı görülebilmektedir.
  • Klinikte karşılaştığımız bir başka örnekten bahsedelim. Omuzda kas yırtığı tanısı alan kişilerin, ilk değerlendirmelerimin sonucunda sorduğu tek bir soru var: “Kas yırtıksa fizyoterapi ne işe yarayacak, ameliyatla dikilmesi gerekmiyor mu?”

Teşhis konulduğu andan itibaren kişi, kasının yırtıldığını ve ameliyat olmadan iyileşemeyeceğini düşünmektedir. Hareket ettirdikçe kastaki yırtığın artacağını düşünüp hareket etmekten kaçınmaktadır. Omuzda ağrı yaşamamış sağlıklı kişilerin de MR görüntülerinde kaslarda bu değişimler saptanabilmektedir. Aslında omuz ağrısının birçok sebebi vardır. Ağrının sebebi yırtıktır veya yırtık ağrıya neden olur gibi neden-sonuç ilişkisi kuramayız. Kaslardaki bu mikro değişimleri, yaş aldıkça derimizdeki kırışıklıkların artmasına benzetebiliriz. Kaslarımız da yaşla beraber, kullanmaya bağlı değişimlere maruz kalacaktır. Bunun ağrı nedeni olarak görülmemesi bundandır. Bu nedenle rehabilitasyon hedefimiz ağrıya odaklanmak; ağrıyı ortadan kaldırıp kişinin hareket kabiliyetini arttırmak ve omzunu günlük yaşamında sağlıklı kişilerden farksız bir şekilde kullanabilmesini sağlamaktır.

Kelimelerin gücü:

Klinikte rastladığımız bu ve benzeri örneklerden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki ağrımızın kaynağını belirtmek için söylenen sözler bazen ağrımızın seyri için iyi olmayabilir.

  •         “Ağrınız kronikleşmiş, bununla yaşamayı öğrenmelisiniz.’’ Bu cümle hiç ağrı yaşamamış kişileri bile ürkütecektir. Hele ki yaşam kalitesi ağrı yüzünden azalmış kişilerin ağrılarının geçmeyeceğini düşünmesi, durumu kötüleştirmekten başka bir işe yaramaz.

+  “Ağrınız bir süre devam edebilir ancak üstesinden gelebiliriz.’’ Ağrınızın bu şekilde tanımlanması, beyni tehlikeli bir durum olmadığına ikna edip ağrıyı kontrol etmeye yardımcı olur.

  •         “Dizlerinizde aşınma/ kireçlenme var.’’ Kireçlenmenin kişiler tarafından anlaşılan tanımı, makinelerin içlerinin kireçlenmesi gibi diz ekleminin de kireç tutması şeklinde olabiliyor. Dizlerde kireçlenme teşhisi aldıysanız ‘’kirecin’’ hareketle birlikte artacağını düşünüp hareket etmekten kaçınabilirsiniz.

+ Halbuki dizlerinizdeki bu durum, yaşa bağlı görülebilen normal değişiklikler olup; kas, eklem, kemik ve sinir sisteminizin sağlığı için hareketli kalmalısınız.’’

  •         “Fıtığınız ilerlemiş felç kalabilirsiniz.’’ Yine yapılan çalışmalarda ileri seviyedeki fıtıkların kendiliğinden geri çekilebildiği görülmüştür. Bu söylem, kişide hareket etme korkusu oluşturur ve fıtığı oynatıp felç kalabileceğini düşünmesine yol açar.

Aslında hareketi hayatımıza kattıkça o ölçüde vücut sistemlerimiz güçlü, esnek ve dayanıklı olacaktır.

Gittiğiniz sağlık profesyonellerinde şu özelliklere dikkat edebilirsiniz:

  • Sorunlarınızı ifade ederken sözünüzü kesmeden sizi dinleyen,
  • Ağrınızın tanımını doğru yapan ve ağrının olası kaynağıyla ilgili sizi bilgilendiren,
  • Yapılacak uygulamaların yanı sıra yaşam biçiminizin (stres, hareketsiz yaşam, uykusuzluk, susuzluk, düzgün beslenmeme), ağrınıza bakış açınızın ve ağrıyla ilgili inanışlarınızın da iyileşmeyi olumlu ya da olumsuz yönde etkileyeceğinin farkında olan,
  • Fizyoterapinin temel yapı taşının egzersiz olduğunu bilen.

Siz siz olun ağrınızı selamlayan ve ağrınıza gülümseyen sağlık çalışanlarına kendinizi emanet edin.

Şanslısınız, Fizyoterapistiniz burada!

Beril BAYRAMBAŞ, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

KAYNAKLAR
1) Ritter A, Franz M, Puta C, Dietrich C, Miltner W, Weiss T. Enhanced brain responses to pain-related words in chronic back pain patients and their modulation by current pain, Healtcare MDPI, 2016.
2) Stewart M, Loftus S. Sticks and stones: the impact of language in musculoskeletal rehabilitation,  Orthop Sports Phys Ther, 2018.
3) Chakravarty et al. Long distance running and knee osteoarthritis,  Am J Prev Med, 2008.
4) https://www.frontlinerecruitmentgroup.com / 4 Characteristic of a Top Physiotherapist,  Frontline Recruitment.

Beyninize “Müzik” ile Egzersiz Yaptırın !

Egzersiz, hayatımızın olmazsa olmazı…Değişimin, gelişimin, canlılığın, yenilenmenin bir numaralı anahtarı…

Peki egzersizi yalnızca kaslarımız mı yapar?

Sürekli bir değişim ve gelişim halinde olan beynimiz, farklı bölgelerindeki hacimsel artışları ve fonksiyonel gelişimleri neye borçludur?

İnsan beyninin değişme yeteneği, çevresel uyarıların ve eğitimin bir sonucu olarak olağanüstüdür. Bir nöron -yani sinir hücresi- başka bir nöronu heyecanlandırmak için yeterince yakın olduğunda, aralarında tekrarlı ve sürekli olarak bir bağlantı kurulur; yani ateşlenir. Böylelikle bazı büyüme süreçleri ve metabolik değişimler meydana gelir. Onlarca milisaniyeden daha az sürede bir arada ateşlenen nöronlar sayesinde, beynimiz de egzersiz yapar ve bu yolla şekillenir.

Beynimizin egzersiz yaptığını, yani aktif olduğunu nasıl anlarız?

Nöronlarımız hayatta kalabilmek için oksijene ihtiyaç duyar ve bu ihtiyaçlarını beyindeki kan akışı ile sağlar. Beynin belirli bir sürede en çok kan pompalanan bölgeleri “aktif olan” bölgeleridir ve bunu beyin görüntüleme çalışmaları (fMRI) sayesinde incelemek mümkündür.

Ortalama bir insan beyni yüz milyar (100.000.000.000) nöron içerir. Her nöron 1000 ile 10.000 arasında başka nörona bağlanabilir. Beynimizde meydana gelen büyük bir aktivasyon sırasında bağlantı yapacak nöron sayısını hesaplamak pek mümkün değildir.

Peki nöronlarımızı böylesine harekete geçiren en güçlü şey ne olabilir?

Doğru cevapları duyar gibiyim…

Evet, yanılmadınız: “Müzik”

Egzersizin belki de en keyifli ve hayır diyemeyeceğiniz haliyle karşınızdayız. Bu egzersizi yapmaktan asla sıkılmayacaksınız.

Arabada giderken radyonuzu açtınız ve işte sevdiğiniz şarkı… Eşlik etmeye başlıyorsunuz, yollar birden kısalıyor sanki…

Radyoda annenizin siz küçükken sıkça söylediği bir şarkı çıkıveriyor ve kendinizi adeta bir zaman makinesinin içine girmişçesine tam da o döneme gitmiş gibi hissediyorsunuz.

İşte sizi bulunduğunuz yerden alıp, bambaşka bir dünyaya doğru hareket ettiren şey; nöronlarınızın müziğin etkisiyle adeta kendilerinden geçercesine birbirleriyle yaptığı danstır diyebiliriz.

Müzik dinlemek aslında karmaşık, çoklu duyusal ve bilişsel bir görevdir. Harmoni, ritim ve melodi de dahil olmak üzere müzikal öğelerin önce ayrışmasını sonra işlemlenerek bütünleşmesini kapsar. Tüm beyin alanları müzik dinlerken, müziğe eşlik ederken ve enstrüman çalarken aktif haldedir. Şaşırtıcı bir şekilde görsel korteksimiz bile müzik dinlerken aktif olmaktadır. Beynin dört lobunun tümünü birden harekete geçirme şekli müziği, zihinsel devreyi geliştirmede inanılmaz bir araç haline getirir. Müziğin, beynin duygusal merkezleriyle de iç içe geçme şekli onu motive edici bir güç haline getirmektedir.

Müzik dinlemeye devam ettiğimiz süreçte beynimiz, sıradaki melodiyi, ritmi ve yeni vuruşların ne zaman gerçekleşeceğine dair tahminlerini sürekli yeniler. Beynimiz bu yoğun süreçten, yani müziğin değişen yapısıyla senkronize olmak için kendini ayarlamaktan zevk alır.

Araştırmacılar sinir sistemi görüntüleme çalışmalarında, müzik dinleme esnasında beynin birden çok bölgesinin aynı anda parladığını ve adeta havai fişekler gördüklerini belirtmişlerdir. Günlük müzik dinlemenin, bilişsel fonksiyonları ve sözel hafızayı geliştirdiğini, dikkat ile odaklanmayı artırdığını ortaya koymuşlardır. Müzik dinlerken beynimizin işlevsel ağlarının yeniden yapılandırıldığına dair kanıtlar sunulmaktadır. Uzun ve kısa süreli müzikal eğitim ve pratik, beyin yapısını ve işlevlerini şekillendirebilmektedir.

Müziği düzenli bir eğitim olarak alan kişilerin beyinlerinde önemli yapısal farklar meydana gelmektedir. Araştırmaların sonuçlarına göre, sadece 2 hafta boyunca piyano eğitiminin ardından bile beynin işitsel korteksinde nörofizyolojik değişimler kaydedilmiştir. Müzik eğitimi nedeniyle oluşan yapısal farklılıklar, beynin neredeyse tüm işlevsel alanlarını kapsamaktadır.

 

Anlaşılan o ki beynimiz de kaslar gibi egzersiz yaptıkça büyüyüp gelişir ve müzik, beyin için egzerisizin en eğlenceli halidir.

Unutmayın, ne zaman bir müzik parçasını dinleseniz, kendinize başlı başına bir beyin egzersizi veriyorsunuz! Biraz daha fazlasını yapmak isterseniz, en kısa sürede bir enstrüman çalmayı öğrenebilirsiniz. Beyniniz bu işe çok sevinecek!

Müziğin başlı başına var olan bu mucizevi etkisini çeşitli hastalıklarda tedavi edici bir unsur olarak kullanan uzmanlar vardır. Fizyoterapistler de diğer sağlık profesyonelleri gibi müzik terapiye yönelik alınan kapsamlı bir eğitimin ardından sertifika alarak, müzik terapiyi rehabilitasyonda uygulayabilmektedirler.

Fizyoterapistler olarak birçok alanda kendimizi geliştirerek size en iyi ve bütüncül tedaviyi sunmak için gayret ediyoruz.

Sonraki yazılarımızda;

  • “Demanstan korunmada müziğin rolü ne olabilir?
  • Parkinsonda, inmede müzik nasıl tedavi edici olarak kullanılıyor?” gibi soruların yanıtlarını sizlerle paylaşacağız…

Unutmayın, sizin için buradayız !

Sena Çarıkçı, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

Kaynaklar:
  1. Levitin D.J. (2015). Müziğin etkisindeki beyin. A.S. Çulhaoğlu (Çev.), 1. Baskı. İstanbul: Pegasus Yayınları.
  2. Bella S.D. (2015). Music and brain plasticity. The Oxford Handbook of Music Psychology, (2), 1-16.
  3. Jäncke L. (2009). Music drives brain plasticity. Biology Reports, 1(78), 1-6.
  4. Wan C.Y. (2010). Music making as a tool for promoting brain plasticity across the life span. The Neuroscientist, 16(5),566-577.