Yaşamın Doğası Harekettir. Fizyoterapist Hareketin Doğasını Bilir.

Hareketin doğasında zerafet ve çabasızlık vardır; kısıtsız, akıcı ve sürekli bir şekilde tekrarlanabilir. Hareketin zor olduğu her durum, fizyoterapistlerin çalışma alanıdır.

“Bilseydim fizyoterapistlerin bu alanda çalıştığını, daha önce fizyoterapiye giderdim.”

“Peki ama, ben niye bir yıldır bu ağrıyı çekiyorum?”

“Fizyoterapiyi, elektrik verip sıcak koyulan bir şey sanıyordum. Daha önce gittiğimde bir işe yaramamıştı. O yüzden gayret ettim, iyileşir diye bekledim.”

“Ağrı kesici alınca rahat hareket ediyordum ama zaman geçtikçe işe yaramaz oldu. Bilseydim ağrının fonksiyonunu keşke.”

“Fizyoterapide canımı acıtacaklar sanıyordum, korktum gelmeye. Bıçak kemiğe dayanınca geldim. Ama hiç canım acımadı.”

Çevremden ve karşılaştığım hastalardan duyduğum bu cümleler, bu konuda genel bir bilgi eksikliği olduğunu düşündürüyor bana.

Bazen basit bir bilgilendirme ve alınacak önlemlerle toparlayabilecek durumdaki bir sorun, yukarıdaki örneklerde olduğu gibi bilmemekten, önyargılardan veya kötü tecrübelerden dolayı ilerleyip tedaviye ihtiyaç duyacak seviyeye gelebilir. Tüm bunlara dayanarak; toplumu mesleğimiz hakkında bilgilendirmek üzere yazdığımız blog yazılarımıza bir de genel bir bilgilendirme yazısı eklemeye karar verdim.

Ağrı Odaklı Fizyoterapi:

Yıllar önce, çalıştığım hastaneye yurtdışından bir hasta geldi. Üç seans denedikten sonra devam edip etmeyeceğine karar verecekti. Kabine girdiğimde kolunu kucağına almış, öne eğik vaziyette oturan hastanın çok ağrı çektiği açıktı. Dirsek eklemindeki kırık kaynadıktan sonra yapılan terapide çok ağrı çekmişti. Eklem kısıtlılığı açılmadığı gibi omuz ve el bileği sorunları da başlamıştı. O gün, hiç dokunmadım; sadece onu dinledim ve bilgilendirme amaçlı konuştum. Seanslara devam etme kararını bildirerek gitti. Üçüncü seansa geldiğinde gözlerinde mutluluk yaşlarıyla saçını taramaya başladığını gösterdi. Yavaş yavaş ve ağrısız bir terapi ile hastamızı sağlıkla taburcu ettik.

Her alanda olduğu gibi bizim alanımızda da sürekli yeni bakış açıları gelişiyor; bedeni ve çalışma şeklini anlamaya yönelik yeni terapi yaklaşımları kullanılıyor artık. Ağrı yönetimi, bir fizyoterapistin her zaman, her hastasıyla yeni baştan yazdığı yöntemleri içerir. “Tek bir doğru yöntem vardır.” diyemeyiz. Bazen bilimsel makalelere dayanarak bazen elleriyle dokuyu hissederek verdiği kararlarla bazen de tamamen sezgileriyle yol aldığı bir alandır ağrı yönetimi. Bu sebeple, sadece teknik öğrenmekle yapılan bir meslek değildir fizyoterapistlik; sezgiye de dayanır, yorum yapar ve işine imzasını atar fizyoterapist. O yüzden “bir sanattır” diyebiliriz.

Hastalarımızın büyük çoğunluğu, ağrı çeken insanlar olduğu için hemen hemen tüm fizyoterapistler ağrı odaklı çalışmak durumundadır. Çok geniş bir yelpazede, neredeyse tıbbın tüm alanlarında yeri olan fizyoterapistler, hasta gruplarına göre bir konuya yoğunlaşıp belli bir grup hastaya hitap ederler ve o konuda derinleşirler.

Ana başlıklar halinde sıralayacak olursak fizyoterapistlerin çalıştığı alanlar:

  1. Ortopedik Rehabilitasyon: Eklem, kas, tendon ve bağ yaralanmalarının ameliyatsız terapisi veya ameliyat gerekiyorsa operasyon öncesi ve sonrası fizyoterapi yapılır. Kırık, burkulma, menisküs yaralanması, bel-boyun ağrısı yaratan tüm sorunlar ve skolyoz gibi ortopedik rahatsızlıklarda farklı teknik ve yaklaşımlarla yardımcı olurlar.
  2. Nörolojik Rehabilitasyon: İnme, Parkinson, Multiple Skleroz gibi sinir sistemi kaynaklı kas-iskelet sistemi hastalıklarında çalışırlar. Her hastalığın farklı doğasına uygun tekniklerle hastaların bağımsızlık seviyelerini mümkün olan en üst düzeyde tutmayı hedeflerler.
  3. Pediatrik Fizyoterapi: Doğuştan ya da yaşamın ilk yıllarında gelişen hastalıkların fizyoterapisinde çalışırlar. Kas hastalıkları, Serebral Palsi, Konjenital Müsküler Tortikollis, Obstetrik Brakial Pleksus Yaralanması, Juvenil Romatoid Artrit, Down Sendromu, Otizm, Pediatrik Yanıklar, Astım, Spina Bifida, gelişimsel yetersizlik, çocuklarda ortezleme gibi konuları içeren çok geniş bir alandır. Son yıllarda pelvik taban fizyoterapisi alanında çalışan fizyoterapistlerin bir kısmı çocuk pelvik taban rehabilitasyonuna yönelmiştir.
  4. Yutma Fizyoterapisi: Mekanik, travmatik, psikolojik veya sinir sistemine bağlı nedenlerden dolayı yutma bozukluğu gelişebilir. Bu alanda çalışan fizyoterapistler özel değerlendirme ve terapi yöntemleri ile hastanın tekrar yutma fonksiyonunu gerçekleştirmesine yardımcı olurlar.
  5. Solunum Fizyoterapisi: KOAH, Astım gibi solunum yolları rahatsızlıklarında, hastanın yaşam kalitesini yükseltmek ve devam ettirmek amacıyla çalışırlar. Ayrıca ameliyat öncesi hasta eğitimi ile fizyoterapisinde ve yoğun bakım ünitelerinde önemli görevleri vardır.
  6. Pelvik Fizyoterapi: Kadın, erkek ve çocuk sağlığı olarak üç ana dala ayrılır. Leğen kemiği, boşaltım, üreme sistemleri ile ilgili sorunlarda ve gebelik sürecinde yardımcı olurlar. Ağrı, idrar kaçırma, gaita veya gaz tutamama, kadın ve erkekte cinsel fonksiyon bozuklukları, kabızlık, rahim vb organ sarkmaları, cerrahi sonrası oluşmuş yapışıklık gibi sorunlarda çalışırlar. Koruyucu, ağrı odaklı, pediatrik, ortopedik fizyoterapi alanlarıyla ortak hasta gruplarıyla çalışırlar.
  7. Sporcu Sağlığı ve Fizyoterapisi: Sporcularda yaralanmayı önlemeyi, yaralanma olduysa bu duruma uygun bir çalışmayla sporcunun sağlıkla sahaya dönmesini hedeflerler. Ayrıca performansı arttırmaya yönelik değerlendirme ve çalışmalar yaparlar.
  8. Kalp ve Damar Sağlığı Fizyoterapisi: By pass gibi kalp damar cerrahisinden veya kalp krizinden sonra yoğun bakımdan başlayarak taburcu olana dek fizyoterapistin rolü çok önemlidir. Egzersiz testleri ile kalp kondisyonu tespit edilir ve  arttırmaya yönelik aerobik veya anaerobik yüklemeler düzenlenir. Ayrıca lenf drenajları, venöz yetmezlik durumları, hipertansiyon-hipotansiyon cevaplarına yönelik yüklemeler yine bu alanın kapsamındadır.
  9. Kanserde Fizyoterapi: Erken dönemde, aerobik ve açık hava egzersizleri gibi kondisyonu arttırmaya yönelik egzersiz programı düzenlenir. İleri dönemde ise pozisyonlama, ağrı fizyoterapisi, ödem fizyoterapisi, solunum fizyoterapisi yapılır.
  10. Romatizma Hastalarında Fizyoterapi: Fibromiyalji, Romatoid Artrit, Ankilozan Spondilit, Skleroderma gibi romatizmal hastalıklarda kişinin ağrısını azaltmak, eklem hareket açıklığını korumak, yaşam kalitesini yüksek tutmak amacıyla egzersiz programı ve günlük yaşam aktiviteleri düzenlenir. Ağrı yönetimi, koruyucu fizyoterapi, solunum fizyoterapisi gibi bir çok alana giren uygulamaları içerir.
  11. Psikiyatrik Fizyoterapi: Hareket ve nefesle otonom sinir sistemi üzerinden elde edilen faydalar yanında hastaların beden algılarını tekrar kazanmalarına yardımcı olurlar.
  12. Koruyucu Sağlık Fizyoterapisi: Sağlıklı insanlara yaşam ve egzersiz önerisi yaparlar. Bu bağlamda sağlıklı çocuklarla da çalışırlar. Ayrıca ameliyat öncesi yapılan fizyoterapi de koruyucu fizyoterapi alanına girer; ameliyat sonrası oluşabilecek komplikasyonları en aza indirirken iyileşmenin kolaylaşmasını da sağlar. Yoğun bakımda yapılan fizyoterapi yine koruyucu fizyoterapiye örnektir.

Fizyoterapistlerin kullandıkları tekniklere de kısaca değinelim:

Her sağlık sorununda, aslında iyileşen kişinin kendisidir. Yapılan tedaviler, cerrahi ya da fizyoterapi bedenin iyileşmesine katkıda bulunur, kolaylaştırır. Eskiden, fizyoterapistin hasta olan kişiye uyguladığı tekniklere dayalı olan  pasif terapiler ön plandaydı. “Fizyoterapistim, şunu yapınca geçti.” şeklinde ifade ederdi kişi.

Günümüzde ise daha aktif yaklaşımlar tercih edilmektedir. Bu yaklaşımda, kişi bedeninin iyileşme potansiyelini sahiplenir, başkasına teslim etmez. Fizyoterapist, bu iyileşme yolculuğunda gerektiği kadar ve gerektiği sürece kişinin yanında yürür ya da sadece danışmanlık yapar.

İyileşme sürecinde, fizyoterapistin kullandığı birçok teknik vardır. Her alanın kendine ait özel değerlendirme ve terapi metodları olduğunu da akıldan çıkarmadan birkaç örnek verecek olursak: Manuel terapi, fonksiyonel bantlama, terapötik pilates, terapötik yoga, osteopati, kupa terapi, uzay terapi, duyu bütünleme terapisini sayabiliriz. Burada önemli olan tekniğin kendisinden ziyade kime, ne zaman, ne dozda, neyin uygulanacağına karar vermektir.

Üç kişi düşünelim ki teşhisleri aynı olsun; her birinin klinik tablosu birbirinden apayrı olabilir. Yine tamamen farklı teşhisi olan, üç kişinin şikayetleri birbirine benzer olabilir. Fizyoterapist, alanına ait özel değerlendirme metodlarını, bilgi ve tecrübesini kullanarak kişinin ihtiyacına en uygun yaklaşımı veya tekniği kullanır.

Hemen her alanda fizyoterapistlerin yeri olduğunu artık bildiğinize göre hareket etmeyi sağlayan kas-iskelet sisteminde bir sorun varsa fizyoterapiste danışmayı hatırlayın ve unutturmayın lütfen.

Şanşlısınız fizyoterapistiniz burada!

Ebru ÇELİKOK, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

Sakin Ol Ve Şimdi Derin Bir Nefes Al!

Her cerrahi sonrası solunum rehabilitasyonu şart mıdır?

Solunum rehabilitasyonu, cerrahi sonrası neden önemlidir?

Diz ameliyatı oldum, neden solunum rehabilitasyonu almalıyım?

Peki, nedir bu solunum rehabilitasyonu? !!!

Cerrahi sonrası %6-76 değerinde solunum yollarını etkileyen durumlar yaşanabilir.

Ameliyat öncesi ve sonrası fizyoterapi ile önlenebilecek olan bu durumlar;

  • Sekresyon (salgı-akıntı) birikimi,
  • Atelektazi (akciğerlerin bir kısmının veya tamamının büzüşmesi sonucu yeterince genişleyememesi),
  • Pnömoni (akciğer enfeksiyonu-zatürre),
  • Bronkopulmoner enfeksiyonlardır (akciğer enfeksiyonları).

Hastanın cerrahi öncesi durumu, uygulanan cerrahi ve anestezi bu komplikasyonlar için belirleyici faktörlerdir.

 

İlk olarak anesteziyi ele alalım!!!

Anestezide kullanılan ilaçlar, anestezinin tipi ve süresi akciğer fonksiyonlarını etkilemektedir.

Bakteri ve yabancı mikroorganizmaların mukusa yapışması ve bu mukusun solunum yolu boyunca hareket etmesini böylece de  temizlenmesini sağlayan mukosiliyer hareket genel anestezi sonrası 4-6 gün boyunca azalır.

Solunum fizyolojisinin vazgeçilmez koruyucu mekanizması olan bu hareket azalınca da akciğer/solunum fonksiyonlarının bozulması riski oluşabilir.

Ayrıca anestezi ile; diyafram fonksiyonlarının, akciğerlerin havalanma/kanlanma dengesinin bozulabildiği, oksijen ve karbondioksit dengesini sağlayan fonksiyonel rezidüel kapasitenin azalması ve solunum işinin bozulması gibi durumların da olabileceği çalışmalarda gösterilmiştir.

Uygulanan cerrahi solunumu nasıl etkiliyor???

Cerrahi sonrası, solunum kaslarının kasılma düzeni ve tonusu değişmektedir. Cerrahilerde sıklıkla sırtüstü yatış pozisyonu tercih edilir ve bu pozisyon akciğerlerdeki havalanma olayının temeli olan zorlu vital kapasitede %20 azalmaya neden olur. (*) Hastalarda ek olarak; obezite, nöromüsküler hastalık, KOAH, diyafram disfonksiyonu varsa bu durum daha da sıkıntılı olur.

Cerrahi bölge, diyafram kasına ne kadar yakınsa etkilenim de o kadar fazla olur. Üst karın bölgesi cerrahilerinde diyafram ancak iki haftada normale döner. Karın bölgesi cerrahilerinde, temel soluk verme kasları kesildiği için etkili öksürme yapılamaz ve sekresyonlar etkili çıkartılamaz.

Göğüs ve üst karın cerrahisinde bir diğer sorun, frenik sinirin çalışmasının aksamasıdır ki bu da solunum için en önemli kas olan diyaframın kasılmasını bozar.

 

Rehabilitasyon programı nasıl olmalıdır?

Cerrahi sonrası uygulanacak rehabilitasyon programı hastaya özel olmalıdır. Çünkü her hastanın cerrahi öncesi durumu, risk faktörleri kendine özeldir. Yapılan cerrahi ve sonrasında oluşacak komplikasyonlar cerrahi öncesi belirlenmeli ve rehabilitasyon programı ona göre oluşturulmalıdır.

Genel protokol mobilizasyon, vücut pozisyonlaması, solunum kontrolü ve destekli öksürme manevralarını içerebilir. Bu protokol drenajın (zararlı sıvının vücuttan uzaklaştırılması)  kolaylaşmasını sağlamak için önemlidir.

Hastalar cerrahi sonrası ağrı korkusuyla pozisyon değiştirmek istemeyebilir. Ancak aynı pozisyonda uzun süre yatmak, sekresyonların birikmesine ve komplikasyon gelişmesine neden olur.

Ayrıca ağrıdan dolayı hastalar, genel hareketlerini kısıtlayabilir veya derin nefes almayabilir. Bu durum göğüs duvarının hareketini kısıtlayabilir. Anksiyete ve endişe de ağrıyı arttıran faktörler arasındadır. Ağrı tedavisi için de mutlaka fizyoterapi desteği şarttır.

Fizyoterapinin, eğer hasta yoğun bakımda kalacaksa yoğun bakım evresinde başlaması çok önemlidir. Hastanın ikna edilmesi, daha kolay servise çıkabilmesi, gelişebilecek komplikasyonların önlenmesi buna bağlıdır.

Geçirilen cerrahi ne olursa olsun risk faktörlerinin değerlendirilmesi için, cerrahi sonrası oluşabilecek komplikasyonların önlenmesi için, cerrahi sonrasında normal yaşama daha fonksiyonel ve hızlı dönmek için mutlaka fizyoterapistinize danışın. Ülkemizde sağlık sisteminde fizyoterapistlerin geri planda kalmasından kaynaklı cerrahi öncesi fizyoterapi değerlendirmesi yapılmamakta bu da komplikasyon riskini arttırmakta ve hastaların yaşam kalitesini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu yüzden mutlaka cerrahi öncesi doktorunuzdan fizyoterapi değerlendirmesi talep edin. Sağlığınız için ; Fizyoterapistiniz burada.

Zeynep GÜNER, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

KAYNAKÇA
  1. Sarıkaya S. Preoperatif ve postoperatif pulmoner fizyoterapi uygulamaları, Türk Fiz Tıp Rehab Derg , 2006.
  2. Türkkan T. Açık Kalp Cerrahisi Geçiren Hastalarda Ameliyat Sonrası İnsizyon Ağrısının Akciğer Kapasitesi (inspiratuar kapasite) Üzerine Etkisi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Acıbadem Üniversitesi, 2016. (*)