Kulunç Kırılır Mı?

Sizin de geçmeyen boyun ve sırt ağrılarınız mı var? Her sabah  ağrılarınız yüzünden mutsuz mu uyanıyorsunuz?

Günlük hayatınızda yaşadığınız stres, boyun tutulmanızın nedeni olabilir mi? Kulunç kırmak ne demektir? Kulunç, yel vurması, damarların üst üste binmesi, sertlik, bant, tetik nokta gibi birçok isimle tanımladığımız ve günlük hayatımızda fonksiyonelliğimizi en çok etkileyen, yaşam standardımızı düşüren bu kas-iskelet sistemi problemi aslında nedir?

Kas-iskelet sistemi ağrıları günümüzde en önemli fonksiyonel kısıtlılık nedenleri arasında gösterilmektedir.  Yaşam kalitemizi etkileyen bu problemler çözülmedikçe kronikleşir, ağrı yayılımı artar, yaşam kalitesi daha da düşer ve sonuçta bir kısır döngü oluşur.

 

Tetik Nokta ve Fibrozit Nedir? Nasıl Oluşur?

Tıp dilinde ‘tetik nokta’ dediğimiz yapılar çoğunlukla kürek kemiklerimizin etrafında,  bastırınca elimizin altında kayan, üstüne baskı uyguladığımızda aynı taraf kolumuzu bile uyuşturabilen, ağrı yapan yapılardır. ‘Myofasial Ağrı Sendromu’ teşhisi konulan hastalarımızın şikayetleri bu tetik noktalardan kaynaklanmaktadır.

Fibrozitler’ ise yumuşak dokuların kalsifiye olmasıyla yani kemikleşmiş gibi sert hale gelmesiyle oluşurlar. Bu dokular kollarımızı hareket ettirince kürek kemiklerinde seslere, zaman zaman sırt bölgesinde batmalara ve yayılan ağrılara sebep olabilirler.

Kas-iskelet sistemi şikayeti ile kliniklere başvuran hastaların %30-85’inin, şikayetinin birincil nedeni tetik nokta olarak gösterilmektedir. Tetik noktalar sıklıkla boyun ve omuz bölgesinde görülmekle beraber hemen hemen tüm kaslarımızda tetik nokta olur ve ciddi ağrılara sebep olabilir. Bunun yanı sıra fonksiyonda kısıtlılık da görülebilir.

Tetik noktalar;  kasta aşırı stres (yüklenme) ile gelişir kastaki bu aşırı stresi oluşturan nedenler ise aşağıdaki gibi sıralanabilir;

  • Bir travma sonucu ortaya çıkabilir veya travma durumları tetik nokta oluşumunu başlatabilir (düşme, çarpma gibi direk travma sonrası,vb.),
  • Aşırı kullanıma bağlı gelişebilir,
  • Tekrar içeren aktiviteler sonrası görülebilir,
  • Kas dengesizliği,
  • Yanlış hareket alışkanlıkları,
  • Psikolojik stres sonucu oluşabilir.

Sedanter yani hareketsiz yaşam, ‘fazik’ dediğimiz, hareket kaslarımızın üzerine binen yükü artırır ve bu kasları gergin yapar; postür kaslarımız yani duruşumuzdan sorumlu olan kaslarımız ise inaktiflik yüzünden gergin olabilir. Kaslarımızdaki bu dengesizlik sonucu özellikle boyun ve bel bölgemizde tetik noktalar oluşabilir.

Tetik noktanın bulunduğu bölgelerde oksijenlenme oranı düşüktür. ‘Hipoksi’ dediğimiz bu oksijen azlığı, aktif tetik nokta bulunan bölgelerde çeşitli kimyasalların salınımını arttırmış ve dokunun ph’ını düşürmüştür. Artmış inflamatuar kimyasallar, düşük oksijenlenme ve düşük ph sonucunda kas dokusunda uyarılmalar meydana gelir, bu da o bölgede lokal hassasiyet ve ağrıya neden olur.

Tedavi

Tetik noktalar dokunma (etraf yumuşak dokudan daha serttir) ile veya ultrason altında (tetik nokta olan bantlaşmalar koyu renklidir) bulunabilir. Kulunç kırma dediğimiz olay tetik nokta ve fibrozit denen yapıların gevşetilmesidir. Bunun için çeşitli tedavi yöntemleri uygulanır.

Tetik noktanın en yaygın ve geçerli tedavisi fizyoterapidir. Fizyoterapistinizin ayrıntılı bir değerlendirme yapması ve tetik nokta oluşumunun altında yatan asıl mekanizmayı  çözmesi, tedavinin ana basamağını oluşturmaktadır. Fizyoterapistiniz tetik noktanın bulunduğu bölgeden başlayarak yani bu noktayı değerlendirmede esas alarak hangi kas veya kas gruplarında aşırı yüklenme olduğu, bu kas veya kas gruplarının görevlerine yönelik ne gibi kısıtlanmalar olduğu, hareketlerinizin hangi aşamasında ne gibi problemlerin olduğu, fonksiyonel hareket açıklığınızın ne kadar etkilendiği gibi birçok soruya cevaplar arar. Sonunda bu cevaplara göre size uygun bir tedavi programı çizer.

Tedavinin ilk aşamasında ağrı algısı değerlendirilmeli ve ağrı yönetimi, ağrıyla başa çıkabilme yöntemleri hastayla beraber konuşulmalı;  ağrı algısı yeniden oluşturulmalıdır. Sonraki aşama ise ağrının azaltılması ve kas gruplarına yönelik egzersiz programını içermelidir.  Bunun için manuel terapi yöntemleri, bantlama, klinik masaj ile ağrı azaltılıp devamında  terapötik egzersizler (bu egzersizler özellikle postür ve hareket eğitimini içermelidir) ile tedavi programı çizilir. Stres ve hormonel faktörler de tetik nokta oluşum mekanizmasının çok önemli faktörleri olduğu için stresle başa çıkma yöntemleri ve gevşeme yöntemleri de tedavi planına dahil edilmelidir.

Önleme ve Koruma

Fizyoterapistinizin uyguladığı yöntemler ve sizin düzenli olarak yaptığınız egzersiz programından sonra rahatlama hissedersiniz. Tedavinin en önemli kısmını ev egzersizleri oluşturur. Günlük rutininiz içine dahil edeceğiniz ev programınız hem akut ağrılarınızdan kurtulmanızı sağlar hem de ileride oluşabilecek tekrarları önlemiş olur.

Bunun yanı sıra evde uygulayabileceğiniz ve rahatlayabileceğiniz birtakım uygulamalardan da bahsedelim. Fizyoterapistinizin önereceği sıcak veya soğuk kompres uygulamaları ağrılarınızı hafifletir. Bu uygulama sırasında gevşemeye çalışıp yine fizyoterapistinizden öğreneceğiniz nefes egzersizlerini yapmak da daha iyi sonuç almanızı sağlar. Kas dengesizliklerinize yönelik postür egzersizleri, yatış pozisyonunuz ve uygun yastık seçimi, ev işi yaparken veya ağırlık taşırken uymanız gereken basit ama kaslarınıza aşırı yük bindirmeyecek öneriler, stres kontrolü gibi yaşam modifikasyonlarınıza dikkat ettiğiniz sürece ağrılarınızdan kurtulmanız imkansız değildir.

Merak etmeyin fizyoterapistiniz burada !

 

Zeynep GÜNER, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

 

KAYNAKLAR
  1. Ziaeifar, M., et al., The effect of dry needling on pain, pressure pain threshold and disability in patients with a myofascial trigger point in the upper trapezius muscle, Journal of Bodywork & Movement Therapies (2013)
  2. Jay P. Shah and Nikki Thaker, Myofascial Pain Syndrome, Fundamentals of Pain Medicinepp 177-184. (2018)
  3. Albert F. Moraska, PhD. et al., Myofascial trigger point-focused head and neck massage for recurrent tension-type headache: A randomized, placebo-controlled clinical trial, University of North Carolina, Department of Neurology, School of Medicine (2015)

Öne Eğilemiyorum; Of Ya “Kalas” Gibiyim!

Yerden bir şey almak gerektiğinde, ayakkabınızı bağlarken veya ayakta pantolon giymeye çalışırken yani öne eğilmenizi gerektiren aktivitelerde zorlanıyor musunuz?…

Belki de, belinizi incitmemek için belden öne eğilmeden bu aktiviteleri yapmaya çalışıyorsunuz?…

Öne eğilmek gerçekten bele zarar veriyor mu?…

Peki, “öne eğilmeden” öne eğilmek zor değil mi?…

Bedenimiz hareket etmek üzere tasarlanmıştır ve kas-iskelet sistemimiz yaptığı işe uygun hareket uyarısı ile sağlıklı kalır. Yani beli korumak için hiç öne eğilmemek, tam aksine bel üzerindeki kontrol mekanizmalarını zayıflatır. Bel bölgesi öne, arkaya ve yanlara eğilebilir, dönebilir ve bu hareketleri kullanmak, belimizi sağlıklı tutmanın ön şartıdır.

Öne eğilirken sorun yaşandığında akla ilk gelen, bacakların arkasındaki “kasların kısa” olduğudur. Dolayısıyla bu kaslara yönelik germe egzersizleri uygulanır. Düzenli bir çalışmayla olumlu sonuç alınabilir tabii.

Acaba öne eğilmenizi engelleyen sebep gerçekten kasların kısalığı mı?…

Ya öne eğilmenizi engelleyen sebep bambaşka bir yapıdan kaynaklanıyorsa?…

Bu durumda yapılan germe egzersizleri anlamlı bir ilerleme sağlamaz. Kas-iskelet sistemi zincir gibi birbirine bağlı yapılar bütünüdür ve her bir parça birbiriyle uyum içinde çalışır. Kolektif bir hareket olan öne eğilmeyi kısıtlayan veya kolaylaştıran sebepleri iki ana başlık altında inceleyelim.

  1. Nörofizyolojik mekanizma:

Herhangi bir hareket zorluğu ya da ağrı olduğunda hemen kaslar sorumlu tutulur. Oysa kaslar sadece sinir sisteminden gelen emirlere uyarlar. Öne eğilme hareketi başladığında kasların öne eğilmeye izin verecek hareketliliğe sahip olmaları gerekir. Bu hareketliliğe izin verecek olan ya da engelleyecek olan sinir sistemidir. Yani bir kas spazmı varsa ve buna bağlı eklem hareketi kısıtlanmışsa bunun kararı beyinde verilmiştir. Sinir sistemi bu cevabı oluşturmak için; tendon, bağ, deri, kas, fasya ve eklemlerde bulunan “mekanoreseptör” denilen hücrelerden gelen bilgileri kullanır eğer gerekiyorsa istemsiz olarak (refleks şeklinde) kas kasılması sağlar. Kaslar sadece emir eridir.

Amaca uygun, düzenli egzersizle verilen mekanik uyarı, mekanoreseptörlerin bu duruma alışmasını sağlar. Dolayısıyla bu hücrelerin sinir sistemine yolladıkları bilgiler değişir ve sinir sisteminin ürettiği emirler değişir. Özetle, esneme egzersizleri, kasları uzatarak değil; sinir sisteminin hareket uyarısına verdiği cevabın değişmesine yol açarak, daha geniş bir hareket açıklığı elde edilmesini sağlarlar. Sonuç olarak bu sistemde bir aksaklık varsa ya da düzenli egzersiz yapılmıyorsa öne eğilme esnekliği, sinir sisteminden gelen emirle, kaslar tarafından kısıtlanabilir.

  1. Anatomik mekanizma:
  • Öne eğilme hareketinin kısıtlı olmasının bir başka sebebi de sinir sisteminin kendi hareketinin kısıtlılığı olabilir. Sinirler, esneyebilen yapılar değildir. Bedenin hareketine uyumlu olarak “kayma” hareketi yaparlar. Herhangi bir sebeple sinir yapılarının hareketliliği azalmışsa, yine nörofizyolojik mekanizma devreye girer ve sinir dokusunun korunması amacıyla kaslarda tonus artışıyla birlikte  eklemlerde hareket kısıtlılığı görülebilir. Tonusu artmış bir kası, kısa olduğu varsayımı ile sürekli germek boşuna bir çaba olacaktır.

 

  • Dışarıdan bakıldığında, öne eğilme hareketi daha çok bel bölgesinden yapılıyor gibi görünse de aslında bu bölgedeki hareket, sadece 40º kadardır. David Allbrook tarafından yapılan çalışmaya göre belin öne eğilme hareketinin miktarı, omurun seviyesine ve kişinin yaşına göre değişir. Sırtta ise diğer yapıların hareketliliğine göre değişen oranda, ters yönde bir hareketlenme izlenir. Demek ki öne eğilmeyi kısıtlayan sebeplerden biri omurganın hareketliliğindeki kısıtlanma olabilir. Bu kısıtlanma, yaşla birlikte gelişen doğal bir sonuç olabileceği gibi biyomekanik ya da fizyolojik bir sebebe bağlı da gelişmiş olabilir.

 

  • Leğen kemiğinin kendine ait hareketleri vardır; öne, arkaya ve yanlara dönerek pozisyonunu değiştirebilir. Leğen kemiği ile omurga arasında kuyruk sokumu bulunur böylece ikisinin hareketleri karşılıklı olarak birbirlerini etkiler. Bel ve kalçanın toplamda 110ºlik bir öne eğilme hareket açıklığı vardır. Bu hareketin 70ºsi kalçada oluşur. Herhangi bir kalça kısıtlılığı varsa öne eğilmeyi engelleyen önemli bir faktör olacağı açıktır.

 

  • Ayak, öne eğilme sırasında kişinin dengesini korumak için çalışır ve ağırlık merkezini öne taşır. Ayak bileği sorunları yine öne eğilmeyi etkileyen önemli faktörler arasındadır. Biz farketmeden sürekli çalışan ayaklarımıza biraz daha özen göstermemiz gerekir. Özellikle ayak bileği burkulması yaşamış ve/veya sık sık yaşamakta olan kişilerin bir fizyoterapist tarafından değerlendirilmesi çok önemlidir.

 

Ne yapmalı, kime gitmeli?

Fizyoterapistiniz kendi alanına ait, özel değerlendirme yöntemleriyle öne eğilmenizi kısıtlayan sebebi tespit ettikten sonra uygun terapötik egzersizler, gerekiyorsa manuel terapi teknikleri ve yaşam tarzı düzenlemeleriyle size yardımcı olacak doğru kişidir.

Merak etmeyin fizyoterapistiniz burada!

Ebru ÇELİKOK, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

KAYNAKLAR
  1.      Kapandji, A.I. (2008). The Physiology of the Joints, Volume Three: THE SPINAL COLUMN, PELVIC GIRDLE AND HEAD, 3: 128 – 129.
  2.      Allbrook, D. (1957). MOVEMENTS OF THE LUMBAR SPINAL COLUMN / The Journal of Bone and  Joint Surgery, British volume,  39 – B, 201.