YAZI DİZİSİ: Nörogelişimin Temel Parçaları-1 (Nörogelişim Nedir?)

Nörogelişim, merkezi sinir sisteminin gelişimiyle birlikte bireyin iletişim becerilerinde, hafıza, dikkat, odaklanma gibi bilişsel becerilerinde ve fiziksel becerilerinde bir bütün halinde ilerleme katedilmesidir.

Fiziksel, bilişsel ya da iletişim becerilerinden herhangi birinin diğerinden kayda değer bir derecede geri kalması, bireyin sahip olduğu diğer becerilerde de istenilen seviyeye ulaşamamasına neden olur. Örneğin; yenidoğan bir bebek 6 aylıkken oturma denemelerine başlar, başarısızlıkla(!) sonuçlanan her deneme, bir sonraki denemenin hedefe daha uygun hale gelebilmesi için yeni bir referans olarak beyinde kaydedilir.  Oturma süresince karşısındakilerle olan etkileşimi, aldığı keyif her oturma denemesini etkiler ve oturma süresini bir etkileşim amacıyla uzatır. Eğer bu bebek daha erken dönemlerde bakışma, gülüşme, karşısındakini takip edebilme, sese yönelebilme, birliktelik kurabilme, hedeflerine odaklanabilme, hedefi için plan yapabilme, vücudunu üç boyutlu olarak konumlandırabilme gibi becerileri elde etmemiş olsaydı, oturma becerisini kazanmak bu kadar keyifli ve de kolay olmayabilirdi.

Nörogelişim, birçok temel kökten oluşur. Farklı alanlardaki uzmanlar kendi literatürlerine göre bu kökleri gruplayabilirler. Ben, fizyoterapist bakış açısıyla, iletişim ve motivasyonun, duyusal süreçlerin, farkındalığın, çeşitlendirmelerin fiziksel nörogelişimi nasıl değiştirdiği, geliştirdiği ve bütünlediği ile ilgili bir yazı dizisi hazırladım.

İletişim ve Motivasyonun Fiziksel Nörogelişime Etkisi Nedir?

Nörogelişimsel bozukluğu olan çocuklarda sık gördüğümüz problemlerden biri de iletişimin sözlü ya da sözsüz belki her ikisinde de yaşından beklenilen hedeflerden çok uzakta olmasıdır. İletişimin sözsüz unsurlarının, iletişimin daha büyük yüzdesini oluşturduğu artık herkes tarafından bilinen bir gerçek. Kısaca sözsüz iletişimden bahsetmek gerekirse, bakışmak, yönelmek, yüz ifadesi, bedenini kullanmak, işaret etmek, ses değişimi yapmak sayılabilir.

  Gelişmekte olan bir bebeği düşündüğümüzde, bakışmak; erken dönemlerde bir duygu paylaşımı aracıyken ilerleyen dönemlerde çok önemli bir öğrenme aracına dönüşüyor. Örneğin; mama sandalyesinde otururken motivasyonu yemek yapan annesini görmek ve onunla duygu paylaşımını, etkileşimini devam ettirmek isteyen bir bebek, annesi hareket halindeyken bile onu takip etme isteğini devam ettirecektir.

   Peki, bu motivasyonun ona hangi becerileri kazandırabileceği üzerine kısaca düşünelim mi?

Öncelikle hareket halindeki nesneyi (anneyi) takip etmek, duyusal sistemimizde birleştirici rolü olan vestibüler sistemi geliştirir. Görsel algı vestibüler sistemin parçalarından biridir. Gövdeden ayrı olarak yapacağı baş- boyun hareketi yine vestibüler sistemi geliştirir. Baştan bağımsız yaptığı göz hareketi yine vestibüler sisteme etki eder. Diyelim ki, anne görüş alanından çıktı, o zaman aynı motivasyonu sürdüren bebek bu sefer gövdeyi yana eğme, gövdeyi öne eğme, başı döndürme gibi çeşitli hareketleri kullanarak vücuduyla uygun cevap oluşturacak ve yine milyonlarca sinirsel bağlantı kurarak hareket repertuarını, motivasyonu çerçevesinde genişletecektir. Yani ortaya çıkan fiziksel hareket aslında başka bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkmıştır, en güzeli de kendi doğalında ve bir akışın içinde ortaya çıkmıştır. Etrafıyla son derece etkin iletişim halinde olan bir çocuğun bunu uyanık kaldığı saatler boyunca yaptığını düşündüğünüzde, iletişim ve kurulan birlikteliğin, fiziksel gelişimi ne kadar da fazla arttırabileceğini hayal edebiliyor musunuz?

Bir noktanın altını tekrar çizmek istiyorum ki;

Çocuk hareket repertuarını motivasyonu çerçevesinde genişletir. Fiziksel hareket, bir sürecin sonucunda olay örgüsü olarak kendi doğalında ortaya çıkar.

Özet olarak; nörogelişimsel bozukluğu olan çocuklarda çalıştığımız noktalardan birinin iletişim ve motivasyon olması; bu becerilerinde hareket becerileriyle bir olay örgüsü, bir akış içinde birlikte çalışılması; çocuğun kendiliğinden ortaya çıkan doğal hareket becerilerini geliştirecek, günlük yaşama yayılan normal nörogelişimi destekleyecek ve çocuğu bütünleyecektir.

Kısıtlı oyunlar, kısıtlı hayal gücü, kalıplaşmış ve doğaldan uzak bir yetişkinin çocuğa yapmasını dikte ettiği fiziksel çalışmalar nörogelişimin doğasına aykırıdır. Bırakalım çocuklar keşfederek hareket motivasyonlarını bulsunlar.

Merak etmeyin fizyoterapistiniz burada!

Özge BULUT YILMAZ, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle lgili detaylı bilgi almak için tıklayınız.)

Bu yazı dizisinin ikinci bölümünü okumak için lütfen buraya tıklayın.

KAYNAKLAR:
  1. Training the Brain: Practical Applications of Neural Plasticity From the Intersection of Cognitive Neuroscience, Developmental Psychology, and Prevention Science
  2. “Movement analyses & Education Strategies fort he treatment of children with cerebral palsy and similar Conditions” Maes Therapy Handouts, Jean Pierre MAES
  3. Özel Gereksinimli Çocuk, Zihinsel ve Duygusal Gelişim, Greenspan S.

 

Solunum Sıkıntınızın Sebebi Omurganız Olabilir…

“Hiçbir hastalığım yok ama nefesim daralıyor, hatta bu durum günlük hayatımı etkiliyor, çok çabuk yoruluyorum, nefes almak bile yoruyor.” diye mi düşünüyorsunuz? Bunun sebebi omurganız olabilir.

 

Bebekler, hepimizin bildiği gibi öne doğru bükülü pozisyonda doğar; zamanla başlarını tutabildikçe boyundaki kıvrım, oturdukça da beldeki kıvrım oluşur. Aslında bu da dengeyi ve düzgün duruşu sağlar.

Ancak aşağıdaki bazı durumlarla duruşumuz bozulabilir;

  • Doğuştan, omurgadaki kemiklerin şekil ya da yapısındaki bozukluk
  • Yaşlılarda osteoporoz (kemik erimesi)
  • Romatizmal hastalıklar
  • Vücudu hatalı kullanma
  • Aşırı kilo
  • Vücut geliştirme çalışırken hatalı egzersizler yapmak
  • Kas dengesizliği
  • Yanlış ayakkabı seçimi
  • Uygun olmayan çalışma ortamı (masa, sandalye boyu vb.)

 

Peki, bu duruş bozuklukları ve omurgadaki problemler vücudumuza, özellikle de akciğerimize nasıl etki eder, neden solunum sıkıntısına yol açar?

 

Halk arasında “kamburluk” denilen kifoz; zaten varolan yerçekiminin bizi öne doğru çekmesiyle, vücudumuzun ön ve arka grubunda bulunan kasların dengeli olmaması sebebiyle omuzların öne doğru çekilmesi ve sırt bölgesinde yuvarlak bir görünümün oluşmasıdır.

 

Lordoz denilen beldeki çukur, kıvrım ise normalde her insanda bir miktar olması gerekirken, kaslar arasındaki dengesizlik ile vücudun bu dengesizliği giderme ve ağrıyı azaltma çabası gibi sebeplerle bazı insanlarda artar, bazılarında ise azalır.

 

“Omurga eğriliği” olarak geçen skolyoz ise omurgadaki 3 boyutlu, karmaşık bir bozukluktur. Omurgadaki kemiklerde her yöne eğrilik ve dönmeler olabilir. Göğüs kafesinin şekli de bu eğrilikten etkilenebilir. Eğriliğin oluşumu fonksiyonelse, duruş bozukluğunu gidermek hızlı geri dönüş sağlarken, yapısal durumlarda geri dönüş daha uzun sürede olur.

 

Kifoz, skolyoz ya da her ikisinin beraber görüldüğü kifoskolyoz, omurgayla beraber göğüs kafesinin de şeklini etkiler. İç organların olduğu alanı daraltarak, akciğerlerin normal kapasitesini azaltabilir ve nefes alırken akciğerin genişlemesi zorlaşabilir. Bu durum, vücudumuzda doğal olarak, kendiliğinden gerçekleşmesi gereken nefesin, daha çok kasın çalışması ile daha fazla enerji harcanarak yapılmasına sebep olur. Nefes alırken çalışması gereken kasların yerine başka kaslar kasılabilir ve bu da vücutta sürekli fazladan yük oluşturarak yorgunluğa yol açabilir.

 

Çocuklukta başlayan ve önemsenmeyen durumlarda; dış görünümün etkilenmesiyle beraber, akciğer gelişiminin bozulabileceği, solunum kaslarında zayıflık oluşabileceği bunun da yine yorgunluğa ve nefes darlığına sebep olacağı çalışmalarla gösterilmiştir. Ancak yine yapılan çalışmalarda;

 

  • Erken yaşta saptanarak başlanan, kas iskelet sistemindeki probleme yönelik egzersizlerin; solunum ve gevşeme egzersizleriyle birlikte yapıldığında bu problemleri çözmede etkili olduğu
  • Daha ileri yaşlarda egzersize başlansa bile düzenli egzersiz yapanların, yapmayanlara göre solunum kapasitesinin daha iyi olduğu
  • Kifoz ve skolyoz derecelerinin daha az olduğu
  • Solunum kas kuvvetinin daha iyi olduğu
  • Akciğer kapasitesinde iyileşme sağlandığı
  • Yorgunluk düzeyinin azaldığı gözlenmiştir.

 

Peki biz fizyoterapistler olarak ne yapıyoruz?

 

Önce, omurgada oluşan problemin esas sebebini saptamaya çalışıyoruz.

Gerekli değerlendirme testleri ve radyolojik incelemelerle omurgadaki problemin sebebi ve şekli belirlendikten sonra bu problemi gidermeye yönelik, kişinin ihtiyacına uygun olan, basit, vakit almayan, kişiye özel egzersiz programını oluşturuyoruz. En etkili tedavi için manuel terapi ve bantlama yöntemlerini de programa ekliyoruz ve problemin tekrar oluşmasının önüne geçiyoruz.

Solunum egzersizlerini de, tüm egzersizlerle birleştirerek öğretiyoruz. Böylece akciğer kapasitesinin artmasını ve solunumun, olması gerektiği gibi en düşük seviyede enerjiyle gerçekleşmesini hedefliyoruz. Bu şekilde yorgunluğu azaltmaya yardımcı oluyoruz. Kişiye solunum egzersizlerinin yanında, gevşeme ve günlük aktivitelerde enerji kullanma teknikleri ile nefes darlığını azaltma yöntemlerini öğretiyoruz. Günlük hayatını kısıtlamamasını hatta daha dinç hissetmesini; her zaman yapabileceği basit egzersizleri öğreterek sağlıyoruz.

Siz en iyisi bir fizyoterapiste danışın.

Şanslısınız çünkü fizyoterapistiniz burada!

 

S. Şeyma ÇINAR, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız..)

 

KAYNAKLAR:
  1. Scoliosis on pulmonary function. / Ran H1,Zhi-hong W,Jiang-na H. / Zhongguo Yi Xue Ke Xue Yuan Xue Bao. 2011 Feb;33(1):102-6
  2. Cardiopulmonary Exercise Testing in Patients with Idiopathic Scoliosis. / Shen J, Lin Y, Luo J, Xiao Y./ J Bone Joint Surg Am. 2016 Oct 5;98(19)
  3. Study and influence of exercise program on respiratory function of adults with kyphosis. / Ghanbarzadeh M1, Mehdipour A. / Acta Bioeng Biomech. 2009;11(1):11-7.
  4. Influence of Short-Term Scoliosis-Specific Exercise Rehabilitation on Pulmonary Function in Patients with AIS. / Moramarco M, Fadzan M, Moramarco K, Heller A, Righter S. / Curr Pediatr Rev. 2016;12(1):17-23.