Kemikler Erir mi?

“Kemik Erimesi” tabiriyle anlatılmak istenen OSTEOPOROZ’a, kemik yoğunluğunun azalması demek daha doğru olur. Çünkü kemikler bir mum gibi eriyip gitmezler; dışarıdan bakıldığında neredeyse aynı gözüken kemiğin ağırlığı azalmaya başlar. Kemik dokusu ve bu dokuya etki edebilen faktörler hakkında bilgi sahibi olmak, yaşam kalitesini mümkün olan en üst düzeyde tutmaya yardımcı olacaktır. Amacımız, osteoporozun ve buna bağlı kırık oluşumunun önüne geçerek süreci yavaşlatacak önlemleri almaktır.

Kemikler sadece büyüme çağında değil, ömür boyu kendilerini yenileyen, canlı dokulardır. Buna bağlı olarak iskelet, 7 ila 10 yıl içinde tamamen yenilenmiş olur. Bu öyle güçlü bir mekanizmadır ki kırık sonrası, müdahale edilmese bile kırığın iki ucunun arası dolabilir. Ömür boyu süren bu yenilenme yaş ilerledikçe doğal olarak azalabilir. Yaşlılıktan bağımsız olarak, yaşam şekli ve bazı tıbbi durumlar da bu süreci tersine çevirip hızlandırabilirler.

Kemik yoğunluğundaki azalmayı kolaylaştıran, hızladıran faktörleri iki başlık altında sıralayabiliriz:

1)Kontrol edilebilen faktörler:

  • Fiziksel aktivite ve egzersiz yetersizliği: En etkili faktördür. Hareketli bir yaşam sürmek ve uygun bir egzersiz programını düzenli olarak uygulamak şarttır.
  • Dengesiz beslenme: Kemiğin ihtiyaç duyduğu minerallerin günlük olarak beslenmeyle alınması için düzenli ve dengeli beslenme önerilir. Diyetisyene danışarak gerekli düzenlemeler yapılır.
  • Sigara ve alkol kullanımı: Bazı görüşler osteoporozu arttırdığına yöneliktir.

2) Kontrol dışında gelişen faktörler:

  • Yaş ve Genetik: Yaşam tarzı düzenlenmesi ile etkileri azaltılabilir.
  • Hormonal değişimler: Menopoz sonrası kadınlarda, özellikle ilk yıllarda hızlı bir kemik yoğunluğu kaybı olur. İlerleyen yıllarda bu kayıp yüzdesi erkeklerle aynı düzeye düşer.
  • Bazı hastalıklar: Kortikosteroid kullanımı, bazı karın içi organ hastalıkları, tiroid ve paratiroid hastalıkları gibi durumlarda osteoporoz gelişebilir.

FİZİKSEL OLARAK AKTİF KALMAK:

Egzersiz yapmanın beden sağlığı üzerindeki olumlu etkisi bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Kemikler de egzersizle sunulan mekanik uyarıya, kendilerini yenileyerek cevap verirler. Sürekli yük taşımaya, kompresyona (baskıya) göre düzenlenmiş olan iskeletin, buna uygun (hareket uyarısı alabileceği) egzersizlerle, düzenli olarak çalıştırılması gerekir. Yük taşımak ve hareketsiz kalmamak önemlidir. Kişinin ihtiyaçlarına göre seçilmiş, doğru egzersizlerin, düzenli uygulanmasıyla  hareketsiz geçirilmiş zamanların (yılların) olumsuz etkileri bile geri kazanılabilir.

Bu noktada kişiye uygun egzersizin önemini de vurgulamakta fayda var. İleri derecede osteoporozu olan bir kişinin yapması gereken egzersizler farklı, osteoporozu yeni başlayan ya da başlamamış ama riski artmış kişinin yapacağı egzersizler farklıdır. Örneğin yoga, kas gücünü ve dengeyi arttırmada olumlu etkilere sahiptir. Ancak ileri düzeyde osteoporozu olan kişilerde dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Örneğin, kifoz dediğimiz, sırttaki öne eğilme durumu yerleşmiş bir kişinin, özellikle öne eğilme pozlarında zorlamaması yerinde olur.

Fizyoterapistinize, yapacağı değerlendirme sonrası size en uygun egzersiz programını belirlemek konusunda güvenebilirsiniz.

KIRIKLAR:

Osteoporoza bağlı kırıklar daha çok kalça, omurga ve el bileğinde oluşur. Düzenli egzersiz yapan kişinin dengesi, koordinasyonu, kas gücü ve esnekliği artmış olduğu için düşme riski azalacaktır. Düşme durumunda ise eğer bir yaralanma olursa iyileşme daha kolay ve hızlı olacaktır; rehabilitasyon gerekirse geçmişten gelen güçsüzlükler sorun teşkil etmeyecektir.

Kemik yoğunluğunun korunması ve devam ettirilmesi için ideal olan ömür boyu hareketli kalmak, düzenli egzersiz yapmak olsa da düzenli ve doğru egzersizlerle kötüye giden süreci her zaman tersine çevirmek mümkündür.

Merak etmeyin Fizyoterapistiniz Burada!

Ebru ÇELİKOK, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

KAYNAKLAR
  1. Lorentzon, R., Lorentzon, M. (2001). The human genome, exercise and bone mass Prevention of osteoporosis and fragility fractures by exercise? A great challenge for sports medicine. / Scandinavian Journal of Medicine & Science in Sports, 11(3): 131 – 133.
  2. Todd, J.A., Robinson, R.J. (2003). Osteoporosis and exercise.  / Postgraduate Medical Journal, 79:320-323.
  3. Sinaki, M. (2012). Yoga Spinal Flexion Positions and Vertebral Compression Fracture in Osteopenia or Osteoporosis of Spine: Case Series. / Pain Practice, 13(1): 68–75.
  4. Motorwala, Z.S., Kolke, S., Panchal, P.Y., et al. (2016). Effects of Yogasanas on osteoporosis in postmenopausal women. / International Journal of Yoga, 9:44-8.

Düztaban ağrı yapar mı?

“Düztaban bel ağrısına neden olabilir mi?”,

“Bu çocuğun yürüyüşü neden böyle, düztaban mı, doktora götürdünüz mü?”,

“Bütün ayakkabılar ayağımı acıtıyor, bir türlü rahat ayakkabı bulamıyorum…”

Gelin, bu sorulara cevap verelim ama öncelikle ayaklarımızın hangi yapılardan meydana geldiğine bir göz atalım.

Ayaklarımızın karmaşık yapısını anlamak için bir örnek verelim; bir bacağımızda toplamda 4 kemik ve 2 eklem varken, bir ayağımız 26 kemik ve 55 eklemden oluşur. Kas, tendon ve çok sayıda bağ ile sinirler de cabası. Bu yapıların desteklediği ve ayağımızın dinamikliğine büyük katkısı olan ark dediğimiz kavisler ise ağırlığı ayakta dağıtır; özellikle yürüme ve koşma sırasında ayağımızın esnek halden sert-sağlam bir yapıya geçmesini sağlayarak, kaldıraç görevi görür ve bu sayede hiç zorluk çekmeden, bu fonksiyonları kolayca yaparız. Farklı zeminlerde ayağımızın gereksiz dönmelerine engel olarak yere daha sağlam basmamızı sağlayan yapılar da yine arklardır.

Ayaklarımız, vücudumuzun ağırlığını yere aktarırken yerden gelen kuvveti de karşılayıp diz, kalça ve bacaklarımıza eşit oranda dağıtmakla görevlidir. Günlük yaşamda yürüme, koşma gibi fonksiyonel hareketleri yaparken ayaklarımız, değişen zemine uyum sağlamak için hem esnek hem de stabil olmak durumundadır. Arklar, kaslar, bağlar ve eklemler beraber ve doğru bir şekilde çalışarak bu uyumu sağlarlar.

Vücudumuzda biz hareket halindeyken veya sabit durduğumuzda pozisyonumuzu algılayan ve buna göre duruşumuzu düzenleyerek dengemizi sağlamamıza yarayan alıcılar bulunur. Bu alıcıların sağladığı duyuya, propriosepsiyon denir. Yapılan çalışmalarda, özellikle dik duruş için ayaklardan gelen duyunun önemli olduğu bulunmuştur. Bu sayede yürürken dengemizi kaybetmeden su içebiliriz veya koşarken atkımızı bağlayabiliriz. Bu alıcıların en çok bulunduğu yerlerden biri ayak tabanlarımızdır. Bu yüzden bebeklik çağından itibaren çıplak ayak yere basmamız önerilir. Çünkü ayaklarımızdan ne kadar çok duyu girdisi alırsak duruşumuz, yürüyüşümüz, dengemiz hatta kendimize olan güvenimiz de o kadar gelişir. Tabii ki ayağımız zeminle ne kadar doğru temastaysa duyu girdisi de o kadar sağlıklı olur. Bu durum, ayağımızdaki yapıların doğru dizilimi ve beraber çalışmasıyla mümkündür.

Bu yapıların herhangi birinde (kemik, kas, bağ, sinir) ortaya çıkabilecek problemler, sağlıklı olan ayak yapısını bozar; bu da yukarıda bahsettiğimiz şikayetlere sebep olabilir.

Peki nedir bu düz tabanlık?

Ayaklarımızda ark dediğimiz ve ayak fonksiyonlarında çok önemli görevleri olan, temelde üç adet kavis mevcuttur. Bu kavislerden en önemlisi ayak tabanın iç tarafında, kubbe gibi olan medial longitudinal arktır. Fonksiyonel (hareket ve yük ile) ya da yapısal (kemiklerin şekli) nedenlerden dolayı bu kavisin azalması veya yok olması durumuna düztabanlık (pes planus) denir. Düztabanlık yetişkin nüfusun %10-25’inde görülebilen bir durumdur.

Düztabanlık için risk faktörleri arasında;

● Obezite

● Kısa Boy

● Cinsiyet (Erkeklerde daha sık)

● Ayak kemik kırıkları

● Romatoid artrit

● Kas dengesizliği olan durumlar sayılabilir.

Gördüğümüz gibi taban düşüklüğü bir neden değil, sonuçtur. Özellikle kaslarda kuvvet aktarımında olan dengesizlik; bazı kaslarımızın daha çok, bazılarının gerektiğinden az çalışması demektir; bu da yumuşak doku ve eklemlerde oransız yüklenmelere yol açar. Vücudumuz bir bütündür; kaslar kafatasından ayağa kadar birbirini bir zincir gibi takip eder. Bu sebeple ayaklarımızda oluşan problem nadir de olsa boyun ağrılarınızın bile nedeni olabilir. Sıklıkla daha yakın bölgeler olan; diz, kalça ve bel ağrılarına sebep olabilir.

Çocuklarda ise doğuştan bir düztabanlık mevcuttur ve bu bir hastalık değildir. Çocuklar, özellikle yürüme çağında ayaklarına ağırlık aktarmaya başlayınca ayakta bulunan yapılar da gelişir ve normal ayak yapısı oluşmaya başlar. Bu durum 5-6 yaşına kadar devam eder. Yaşamın ilk 10 yıllık periyodundan sonra düztabanlık düzelmez ve erişkin olunca devam ederse bir uzman görüşüne başvurmak gerekebilir.

 

Düztaban olan bireylerde ne gibi şikayetler olabilir?

Özellikle yürüme ve ayakta durmayla;

● Ayak bileği, diz, kalça, bel, sırt, boyun ve omuzda ağrı.

● Ayakta, baldır kasında ağrı, güçsüzlük hissi ve yorgunluk.

● Yürüme hızında ve mesafesinde azalma.

● Denge problemleri.

● Yürüyüş bozuklukları (topallama gibi) ortaya çıkabilecek bazı şikayetlerdir.

Ayrıca bu şikayetlerle beraber kişinin enerji harcaması artacağından çabuk yorulma olabilir.

Fizyoterapide düztaban için ne yapılabilir?

Fizyoterapistiniz öncelikle problemin asıl kaynağını bulmak için sizi dinler ve hareket sistemine has değerlendirme yöntemlerini kullanır. Şikayetlerinizden ve değerlendirmeden elde ettiği bulgulara göre çeşitli tedavi yöntemleri uygular. Düztabanlığın sebepleri her birey için ayrı ayrı değerlendirilir ve kişiye özel programlar belirlenir.

Özellikle semptomların ilerlememesi ve yeni oluşabilecek semptomları önlemek için düzenli egzersiz programı oluşturulmalıdır. Çeşitli kas gruplarına yönelik egzersizleri içeren programa nefes egzersizleri ve core egzersizleri de eklenmelidir.

Bireylere ayak sağlığına yönelik gerekli bilgiler verilir; koruyucu yöntemler ve yapması gerekenler anlatılır. Kullanılan ayakkabı tercihleri gözden geçirilir. Hastanın doğru ayakkabı seçimi için yardımcı olunur ve gerekirse ayakkabı içine ark takviyeleri veya tabanlıklar önerilir.

“Düztabanım eyvah şimdi ne olacak?” demek yerine, düztaban tanınız varsa ve bundan kaynaklandığını düşündüğünüz bir şikayetiniz varsa bir fizyoterapiste danışabilirsiniz.

Unutmayın düztaban tanısı almış herkes ağrı duyacak diye bir durum yoktur. Herhangi bir şikayetiniz yoksa düz taban olmanız, spor yapmanıza ve hareket etmenize engel değildir; yaşamınızı kısıtlamanız için bir sebep değildir. Size uygun sporu seçmek ve hazırlanmak için bir fizyoterapiste danışırsanız yanlış hareketlerden kaynaklanabilecek sakatlanmaların da önüne geçmiş olursunuz.

Merak etmeyin fizyoterapistiniz burada!

Zeynep Güner, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

KAYNAKLAR
1- Lee MS, Vanore JV, Thomas JL, Catanzariti AR, Kogler G, Kravitz SR, et al. Diagnosis and treatment of adult flatfoot. The Journal of Foot and Ankle Surgery. 2005;44(2):78-113.
2- Atamturk D. Relationship of flatfoot and high arch with main anthropometric variables. Acta Orthop Traumatol Turc. 2009;43(3):254-9.
3- Salih Angin, Gillian Crofts, Karen J. Mickle, Christopher J. Nester . Ultrasound evaluation of foot muscles and plantar fascia in pes planus. Gait & Posture 40 (2014) 48–52
4- Abby Herzog Franco. Pes Cavus and Pes Planus Analyses and Treatment Physical Therapy, Volume 67, Issue 5, 1 May 1987, Pages 688–694