Yoga Fizyoterapinin Yerine Geçer Mi?

Önceki yazımda; yoganın ne olduğundan, faydalarından bahsedip bütüncül özelliğinden dolayı fizyoterapi yolculuğunun bir aşamasında veya fizyoterapi bittikten sonra kullanılabileceğine vurgu yapmıştım.. Yazıyı okumak için buraya tıklayınız.

5000 yıllık geçmişiyle yoga, günümüzde de bedensel sağlığın devamı ve gevşeme için tercih ediliyor, seviliyor. Artık birçok doktorun da önerdiği yoga, kas – iskelet sistemi sorunlarının çözülmesi için yeterli mi acaba? 

Fizyoterapide ne yapıyoruz?

Fizyoterapi; hastanın şikayetleri, beklentileri, ihtiyaçları doğrultusunda karşılıklı güven üzerine inşaa edilen, birlikte karar verilerek ilerlenen bir yolculuktur.

Hedefimiz, ağrının azalması ve işlevin (fonksiyonun) iyileşmesi için kişinin kendi iyileşme kapasitesini kullanabilmesidir. Bu amaçla terapötik egzersiz, bilgi verme, manuel terapi, yaşam tarzı değişiklikleri, geri bildirim, otonom sinir sistemine hitap edebilmek için kullandığımız nefes çalışmaları gibi birçok farklı yöntem işin içine girer.

Kullanılan yöntemlerden daha önemlisi kime, ne zaman, ne dozda ve hangi yöntemin uygulanacağına karar vermektir. Ağrısı olan bir kişinin ne zaman yogaya gitse iyi geleceğini ya da ne zaman bireysel fizyoterapi seansına ihtiyacı olduğuna karar verebilecek yetkinliğe sahip kişi fizyoterapisttir. Evet, yoga bazı ağrılara iyi gelebilir ve bunun kararını da fizyoterapistinizle birlikte vermelisiniz.

Fizyoterapi yerine bir yoga sınıfına mı  yazılsak?

Toplumda böyle bir algı var ne yazık ki! Oysa yoga, medikal bir yaklaşım olmadığı için hastalık ya da hareket zorluğu varsa yetersiz kalır. 

“Bel ağrısı için yoga!” şeklinde ilanlar görünce aklımda bir soru beliriyor: Hangi bel ağrısı? Sosyal medyada videolar görüyorum, “öne eğilemiyorsanız şunu şunu yapın” diyen ve egzersiz gösteren. O tavsiye edilenler acaba gerçekten iyi gelecek mi? Öne eğilme sırasında devreye giren o kadar çok etken var ki! Belki tam tersi yönde bir şey yapmak gerekiyor belki bambaşka bir yerden çalışmak gerekiyor. “40 beden kıyafet herkese iyi olur” demekten farkı yok bu önerilerin.

 “Yoga iyi gelir” diye başlayıp bir yıldan uzun bir süre devam ettiği halde aynı zorlukları, ağrıları yaşayan hatta yeni ağrıları başlayan kişilerle çok sık karşılaşıyoruz. Bu kişiler, fizyoterapi seansı aldıklarında yaşadıkları sorunların kaynağına yönelik çalışmalarla rahat hareket etme imkanına kavuşuyorlar. Sonrasında yoga derslerine devam ederlerse rahatça hareket ederek derinleşmenin keyfini çıkarabiliyorlar. 

Sağlıklı kişilerin bu durumlarını devam ettirmeleri, daha iyiye gitmeleri açısından yoga etkili bir sistemdir. Ama hareket ederken zorlanıyorsanız ve yoga yapmak istiyorsanız önce bir fizyoterapiste danışın. 

Hastalık durumunda, yogayı size öneren sağlık profesyonelinin de yogaya hakim olması gerektiğini hatırlayın. “Yoga her durumda iyi gelir” yanılgısı yerine; fizyoterapiden sonra yogaya devam etmek, kalıcı bir iyilik hali için en güzel sıralama olabilir. Fizyoterapistiniz gerekli uyarlamaları yapar ve birlikte size en uygun seansı oluşturabilirsiniz. 

Fizyoterapiden sonra yoga yapmak isterseniz:

Yeni iyileştiyseniz yumuşak sınıfları veya bireysel seansları tercih edebilirsiniz. Çünkü bedenin yüklenme kapasitesi düşmüştür ve kademeli çalışmalara ihtiyaç duyar. Böylece yeniden incinme olmadan hareketli kalabilirsiniz.. Fizyoterapistlerin açtığı yoga sınıfları iyi bir başlangıç noktası olabilir. Fizyoterapistlerin mesleki amacı, kişinin bağımsızlığını kazanması yönündedir. Hazır hissettiğinizde başka yoga sınıflarını da deneyebilecek hale gelirsiniz. Tabii ki fizyoterapistin açtığı bir yoga sınıfının da fizyoterapi seansı yerine geçemeyeceği unutulmamalıdır.

Hareket etmekte zorluğunuz varsa, ağrınız varsa, aktivite sırasında nefes tutuyorsanız; ihtiyacınızı fizyoterapistinizle birlikte  bulabileceğinizi hatırlayın. 

Şanslısınız fizyoterapistiniz burada!

Ebru ÇELİKOK, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

KAYNAKLAR
1. Aldington D, Alon E, Coaccioli S. A holistic approach to chronic pain management that involves all stakeholders: change is needed, Current Medical Research and Opinion, 2015.
2.Joshi MG, Holistic care in chronic pain, Indian Journal of Pain, 2017.

Ayna Nöronlarınızla Tanışın!

Sinemada korku filmine gittiğinizi düşünün. Baş karakterin karşısına aniden çıkan korkunç yaratık sizin karşınıza çıkmışçasına korkarsınız. Ben korkmam diyenler! Siz farkında olmasanız da karakterin yerine kendinizi koyarsınız, kalp atışınız hızlanır ve terleme başlar. Ya da sevdiğiniz birinin karşınızda ağladığını düşünün. Çok mutlu bir anınızda olsanız bile birinin ağladığını görmek içgüdüsel olarak modunuzun düşmesine neden olur. Peki, empati kurmamızda rol oynayanlar kim? 

Ayna nöronlarımız!

Beynimiz dışarıdan gelen bilgileri algılama, yorumlama ve cevap verme üzerine kurulu sinir ağlarının merkezidir. Bu yolları oluşturan sinir hücrelerine nöron denir. Ayna nöronları, insanın empati kurma ve taklit etme yeteneklerinden sorumludur. Doğumla birlikte anne ile bebek arasında kurulan empatik bağ ile bu nöronlar gelişmeye başlar. Araştırmalara göre ayna nöronları, kadınlarda erkeklerden daha fazla. Bunun sebebi, annenin bebekle kurduğu bağın ayna nöronlarını arttırması.

Rehabilitasyonda ayna nöronlarımızın önemi!

Daha önce de bahsettiğimiz gibi nöronlar, dış çevreden gelen duyuları (koku, tat, işitme, görme, dokunma, pozisyon hissi) beyne iletmekle ve beynin vereceği komutla bu duyuya cevap vermekle görevlidir. Ayna nöronları görme duyusunu kullanarak bu görevi üstlenir. Birini esnerken gördüğümüzde istemsizce esnememizi buna örnek gösterebiliriz. Peki rehabilitasyonda bu nöronlardan nasıl faydalanıyoruz?

Ayna nöronlarını fantom uzuv ağrısında (herhangi bir sebeple uzvunu kaybeden kişilerin kaybettiği uzvunun olduğu bölgede ağrı hissetmesi), felç sonrası el veya ayakta hareketin açığa çıkmasını sağlamak için kullanabiliyoruz. 

Kişinin felçli elinde aktif ve fonksiyonel bir hareket açığa çıkarmak için felçten etkilenmemiş elindeki aktif hareketleri kullanıyoruz. Bir nevi beyni kandırıyoruz. Etkilenmemiş elin yaptığı hareketler aynadan bakılınca etkilenmiş el yapıyormuş gibi görünür, bu da ayna nöronlarını ateşleyerek beynin felçli taraftaki eline bu hareketi yapabilmesi için gerekli kaslara uyarı göndermesine sebep olur. Aslında istediğimiz de tam olarak budur. Kişinin fonksiyonel hareketi yaparken beynin o hareketi yapmadaki gayreti ve aktifliği bizim için önemlidir. 

Bir danışanımdan örneklemek istiyorum. 23 yıl önce miyelit tanısı almış ve felç tablosuna benzer, aynı taraflı el ve ayaklarında hareket kaybı olan danışanımla ayna terapisi üzerine çalışmaya başladık. Düzenli egzersiz yaptığı ve düzenli fizyoterapi aldığı iki aylık süreç sonunda ayak parmaklarında aktif minimal hareketler ve kas seyirmeleri şeklinde cevaplar açığa çıkmaya başladı. Bu durum tabi ki danışanımın yaşı, beslenme durumu, düzenli egzersiz yapıyor olması, miyelitin kısmi oluşu ve düzenli fizyoterapi alıyor olmasıyla da ilişkili. 

Ayna nöronları bizi biz yapan, benliğimizin oluşumunda da rol oynayan, sadece kişisel değil toplumsal da önemi olan yapılarımızdır. Keysers’in de dediği gibi ayna nöronlarımız olmasa insanlar birbirinin acısını anlayamaz ve kimse birbiriyle empati kuramaz. 

Ayna nöronlarınızın kat kat artacağı sağlıklı günleriniz olsun.

Beril BAYRAMBAŞ, Fizyoterapist (Fizyoterapistinizle ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız.)

KAYNAKLAR
  1. Keysers Christian, ‘The Emphatic Brain’ , Social Brain Press, 2011.
  2. Cheng Y, Decety J. Sex differences in the neuroanatomy of human mirror-neuron system: A voxel-based morphometric investigation, Neuroscience, 2008.
  3. Thieme H, et al. Mirror therapy for improving motor function after stroke, Cochrane Database Syst Rev, 2018.